Nobel Barış Komitesi’ni nasıl bilirdiniz?

Roosevelt’ten Wilson’a, Kissinger’dan Obama’ya, Avrupa Birliği’ne kadar verilen ödüller, bu komitenin hiçbir zaman bağımsız olmadığını gösteriyor. Ödül çoğu kez, uluslararası siyasetin güçlü aktörlerine, savaş ağalarına meşruiyet kazandırmanın bir aracı olmuştur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 06 Ekim 2025
  • saat-icon
  • 22:30

Her yıl verilen Nobel Barış Ödülü’nün işlevi, ilk verilmeye başlandığı zamandan bu yana birçok tartışmaya konu olmuştur.

Nobel Barış Ödülü, “insanlığın ortak vicdanını temsil eden en yüksek değerlerden biri” olarak tanıtılır. Ancak tarihine yakından bakıldığında, “barış” adına dağıtılan bu ödüllerin çoğu zaman savaşların aktörlerine, emperyalist liderlere veya uluslararası siyasetin güç merkezlerine hizmet eden kurumlara verildiği görülür. Dolayısıyla Nobel Barış Komitesi’nin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ve bu ödüllerin gerçek misyon ve amacı en başından beri tartışmalıdır.

Bugün ABD Başkanı Donald Trump, Nobel Barış Ödülü almak için yoğun bir kampanya yürütmektedir. Trump, büyük bir arsızlıkla kendisini “bitmek bilmeyen yedi savaşı sonlandıran ve milyonlarca hayat kurtaran” bir lider olarak sunmaktadır. Sözcüleri ve bazı ülkelerin devlet başkanları da bu iddiayı desteklemektedir. Dünya kamuoyu önünde açık bir baskı ve lobi faaliyeti yürütülerek, Netanyahu ile birlikte adı katliamlar ve soykırımla anılan bir liderin daha Nobel Barış Ödülü kazanması için çaba harcanmaktadır. Trump arzuladığına ulaşıp ulaşamayacağı henüz belli değil. Ancak eğer başarırsa, savaş suçlusu olanların Nobel Barış Ödülü aldığı tek örnek Trump olmayacaktır.

Nobel Barış Ödülü alan savaş ağaları

1906 – Theodore Roosevelt (ABD’nin 26. Başkanı)
Rus-Japon Savaşı’nı sona erdiren Portsmouth Antlaşması’ndaki rolü nedeniyle ödüllendirildi. Ancak Roosevelt, aynı zamanda Amerikan emperyalizminin yayılmacılığının en hararetli savunucusuydu. Filipinler’deki işgal, Panama Kanalı üzerindeki baskılar ve Latin Amerika’daki askeri saldırılar, onun “Büyük sopa” (Big Stick) siyasetiyle özdeşleşmesini sağladı. Bir yandan savaşı bitirdiği için övülürken, diğer yandan savaşı körükleyen ve genişleten politikalarıyla barışın değil, savaşın lideri olarak tarihe geçti.

1919 – Woodrow Wilson (ABD’nin 28. Başkanı)
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Milletler Cemiyeti’nin kurulmasındaki rolü nedeniyle Nobel aldı. Ancak Wilson, içeride Afro-Amerikalılara yönelik ayrımcı düzenlemeleriyle, dışarıda ise Latin Amerika’ya yönelik saldırganlığıyla hatırlanır. Demokrasi kahramanı olarak sunulurken, aslında ırkçılığı kurumsallaştıran bir başkanın barış ödülü alması Nobel’in ne kadar çelişkili olduğunu ortaya koydu.

1973 – Henry Kissinger (1973–1977 ABD Dışişleri Bakanı)
Vietnam Savaşı devam ederken, Paris Barış Anlaşmaları gerekçesiyle ödüllendirildi. Oysa savaş fiilen sürüyordu ve Kissinger, yalnızca Vietnam’da değil, Kamboçya’daki bombalamaların ve Şili’deki askeri darbelerin de başlıca aktörüydü. ABD emperyalizminin önde gelen insan kasaplarından biriydi. Nobel tarihinin en utanç verici kararlarından biri olarak kabul edilen bu ödül, barış adına savaş mimarının ödüllendirilmesi anlamına geliyordu. Nobel tarihinin en utanç verici kararlarından biri olarak tarihe geçti.

2009 – Barack Obama (ABD’nin 44. Başkanı)
Göreve başlamasının sadece dokuzuncu ayında, “uluslararası diplomasiye katkıları” gerekçesiyle ödüllendirildi. Ancak Obama, henüz hiçbir somut barış başarısı ortaya koymamıştı. Kısa süre içinde Afganistan’daki savaş sürdü, Libya’ya emperyalist saldırı gerçekleştirildi, cihatçı terör şebekeleri Suriye’ye karşı kullanıldı ve Orta Doğu’daki krizler devam etti. Obama’nın Balkan müdahalelerini “insani sorumluluk” gereği diye nitelemesi, savaşın yeni bir meşruiyet kılıfıyla sunulmasından başka bir şey değildi. Obama’ya daha başkanlığının 9. Ayında verilen ödül, Nobel’in övgü yoluyla siyasi mesaj verme işlevini tüm açıklığıyla göstermişti.

2012 – Avrupa Birliği

Avrupa’da barış ve uzlaşmayı teşvik ettiği gerekçesiyle ödüllendirilen AB, aynı dönemde emperyalist saldırganlık baş aktörlerinden biriydi.Libya’yı yakıp yıkan emperyalist savaş aygıtı NATO saldırısına katıldı. Ege ve Akdeniz’de göçmen teknelerinin batması veya batırılmasıyla on binlerce insanın ölümü, Avrupa sınır politikalarının ne kadar acımasız olduğunu ortaya koyuyordu. Ekonomik kriz döneminde toplumların eşitsizliklerle boğuştuğu bir sırada verilen bu ödül, barışa değil emperyalist Avrupa’nın prestij siyasetine hizmet eden bir karar olarak tarihe geçti.

Bu tartışmalı liste daha da uzatılabilir. Ancak bu kadarı bile yeterli fikir veriyor zaten.

Ve Trump’ın hayali

Tüm bu örnekler, Nobel Komitesi’nin kararlarının “bağımsız” olmanın ötesinde uluslararası emperyalist siyasetin çıkarlarına göre şekillendiğini kanıtlıyor. Donald Trump’ın Nobel Barış Ödülü ısrarı da bu zincirin yeni halkasıdır. Trump, kendisini Orta Doğu’da “barış mimarı” olarak lanse ediyor; Abraham Anlaşmaları’nı delil gösteriyor. Oysa gerçek tablo tam tersidir:

Ukrayna savaşı, ABD’nin doğrudan kışkırtmasıyla başlatılmış ve desteğiyle devam etmektedir.

Gazze’deki soykırım, ABD’nin askeri ve siyasi desteğiyle sürmektedir. İsrail’in en güçlü destekçisi ABD ve Trump’tır. Gazze soykırımı İsrail’in olduğu kadar Trump’ın da soykırımıdır.

Suriye’nin cihatçı terör örgütlerine teslim edilmesi ve başına azılı katillerden Muhammed el Colani’nin (Ahmet Şara)getirilmesi, ABD müdahalelerinin doğrudan ürünüdür.

İsrail’in İran’a saldırmasıyla yaşanan 12 günlük savaş, onlarca yıldan beri devam eden ambargo, İsrail’in savaş tehditleri, ABD’nin silah yığınağı yapması ve… Tüm bunlar bölgesel barışı değil yeni çatışmaları doğurmuştur.

Soykırımcı Trump, Nobel Barış Ödülü için yoğun bir lobi faaliyeti yürütüyor. Bu süreçte İsrail Başbakanı Netanyahu gibi bir savaş suçlusunun desteğini bile kendisi için dayanak olarak görüyor. Oysa tarihe bakıldığında, Nobel Komitesi’nin tartışmalı kararları bize gösteriyor ki, yarın Netanyahu’ya ödül verilse bile bu şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü komite çoğu zaman gerçek barış çabalarını değil, uluslararası güç dengelerini ve emperyalist devletlerin çıkarlarını gözetmiştir.

Sonuç olarak: Nobel Barış Ödülü, kâğıt üzerinde bağımsız bir komitenin kararlarıyla dağıtılan, insanlığın en saygın ödülü olarak sunulur. Ancak Roosevelt’ten Wilson’a, Kissinger’dan Obama’ya, Avrupa Birliği’ne kadar verilen ödüller, bu komitenin hiçbir zaman bağımsız olmadığını gösteriyor. Ödül çoğu kez, uluslararası siyasetin güçlü aktörlerine, savaş ağalarına meşruiyet kazandırmanın bir aracı olmuştur. Donald Trump’ın Nobel hayali gerçekleşirse, bu, Nobel Komitesi’nin yeri geldiğinde savaş ağalarının hizmetine girmekte tereddüt etmediğinin yeni bir örneği olacaktır. Norveçli tarihçi Øivind Stenersen’in şu sözleri, bugünkü tartışmalara en uygun cevap niteliğindedir:

“Nobel Barış Ödülü’nün meşruiyeti, bağımsızlığa değil, dünyanın güçlülerinin hoşnutluğuna bağlı görünüyor.”

O halde başlıktaki soruyu tekrarlayalım: Nobel Barış Komitesini nasıl bilirdiniz?