Londra’da ırkçı gövde gösterisi

Göçmen düşmanlığıyla büyüyen faşist dalga

Londra sokaklarında taşınan bayraklar, atılan sloganlar ve yaşanan şiddet, yalnızca bir protesto değil, İngiltere’de ırkçı-faşist hareketin yükselişini yansıtan bir olgudur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 14 Eylül 2025
  • saat-icon
  • 20:30

13 Eylül Cumartesi günü Londra’da düzenlenen geniş çaplı ırkçı miting, yalnızca yüksek katılım oranıyla değil, taşıdığı ideolojik kimlik ve beraberinde getirdiği şiddetle de İngiltere’deki siyasal atmosferin geldiği tehlikeli noktayı gözler önüne serdi. 

Irkçılığı ile ünlü Tommy Robinson’un çağrısıyla sokağa çıkan on binlerce kişi, “Krallığı Birleştir” sloganı altında bir araya gelerek göçmen karşıtı, yabancı düşmanı ve sözde “ifade özgürlüğü” temalı büyük bir ırkçı miting yaptı. Ancak yaşananlar, bu eylemin “ifade özgürlüğüyle” hiçbir ilgisinin olmadığını, aksine göçmenleri, yabancıları, ilerici ve demokratik kitleleri hedef haline getiren gerici-faşist saiklerle yapıldığını açıkça ortaya koydu. Polis verilerine göre 110 ila 150 bin arasında kişinin katıldığı yürüyüş, son yıllarda İngiltere’de gerçekleşen en büyük sağcı-faşist eylemlerden biriydi. Ancak sayının ötesinde dikkat çeken, bu yürüyüşün ve katılımcı kitlenin taşıdığı ideolojik kimlikti. Sloganlar, pankartlar, saldırganlık düzeyi ve örgütleyici figürler, bu eylemin bizzat sistemi kurtarmak üzere sokağa salınan ırkçı bir sürünün göçmenlere duyduğu öfkenin dışavurumu olduğunu gösterdi. Polise yönelik saldırılar ve yasaklı alanlara girme girişimleri ise “devlet karşıtlığını” değil, faşist kitlenin devlete daha otoriter politikalar dayatmak isteyen faşist bir yönelime sahip olduğunu ortaya koydu. Protestolar sırasında dördü ağır, 26 polisin yaralanması, bu gerçeği değiştirmiyor...

Bu türden miting ve gelişmeler, kapitalizmin çoklu krizlerinin sonucu olarak büyüyen ırkçı-faşist dalganın geldiği tehlikeli boyuta işaret ediyor. İşçi sınıfının sefalet koşullarına karşı büyüyen öfkesi, sistemin ideolojik aygıtları tarafından çarpıtılarak göçmenlere yönlendiriliyor. Barınma krizi, sağlık hizmetlerinin çöküşü, işsizlik ve ücret düşüklüğü gibi sorunların sorumluluğu sermaye sınıfına ve izlenen neoliberal politikalara değil, yabancılara ve göçmenlere yıkılıyor. Böylece ırkçılık ve faşizm, kriz anlarında sermaye düzeninin yedek gücü olarak sahneye çıkıyor ya da çıkarılıyor. Son dönemde takındığı küstah/faşist tutumlarıyla öne çıkan Elon Musk da gösteriye video bağlantısıyla katıldı. Musk, sosyal medyada sağcı ajandayı yaygınlaştıran, kapitalizmin krizini yönetmeye soyunmuş bir faşisttir. Musk’ın “büyük ve kontrolsüz göç” vurgusuyla yaptığı konuşma, küresel ölçekte faşist söylemlerin nasıl eşgüdümlü biçimde dolaşıma sokulduğunu, dijital kapitalizmin bu hareketlere nasıl ideolojik zemin sunduğunu gösteriyor. Aynı gösteride, ABD’li aşırı sağcı figür Charlie Kirk’in anısına pankartlar taşınması, bu organizasyonun yerel değil, uluslararası bir faşist cephe oluşturma gayretinde olduğunu ortaya koyuyor.

Bu atmosferde Robinson’un “barışçıl gösteri” çağrısı yapması kaba sahtekarlıktan başka bir anlam taşımıyor. Zira bu tür eylemlerin şiddetle iç içe geçmesi, faşist ideolojinin doğası gereğidir. Irkçılık ve göçmen düşmanlığı üzerinden yükselen bu tür hareketler, yalnızca sosyal politikalara değil, çok daha köklü bir kültürel ve sınıfsal dönüşüme yöneliktir. İngiltere’deki emekçilerin taleplerini boğan, halkı birbirine düşman eden bu yönelim, yalnızca göçmenleri değil, tüm işçi sınıfını hedef almaktadır. Karşı gösteriye katılan yaklaşık 5 bin kişi, bu sağcı dalgaya karşı geliştirilen toplumsal direncin henüz zayıf olduğunu gösterse de ırkçılığa ve faşizme karşı mücadelenin taşıdığı potansiyele de işaret ediyor.

İçişleri Bakanı Şabana Mahmud’un polise saldıranlara yönelik sert açıklamaları da göstermeliktir. Çünkü kapitalist devletler, görüntüde bu tür hareketlere tepki gösteriyor gibi görünse de başka bir anda onları kendi bekası için kullanmaktan geri durmuyor. Krizin derinleştiği dönemlerde sermaye devletlerinin ırkçı-faşist hareketleri yedekte tuttuğu deneyimler üzerinden biliniyor.

Londra sokaklarında taşınan bayraklar, atılan sloganlar ve yaşanan şiddet, yalnızca bir protesto değil, İngiltere’de ırkçı-faşist hareketin yükselişini yansıtan bir olgudur. Çeşitli ulus ve milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin bu gerici dalgaya karşı kendi birliğini ve enternasyonal dayanışmasını kuramaması halinde, bu tür hareketlerin daha da radikalleşerek büyümesi kaçınılmaz olacaktır. Dolaysıyla işçi sınıfının birleşik/devrimci mücadelesini inşa etmek, gelinen aşamada yakıcı bir önem taşımaktadır.