Hükümetin kamu emekçilerine %10’luk zam teklifine karşı 18 Ağustos’ta 6 konfederasyon bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. Aynı amaçla ‘yetkili’ sendika olan Memur-Sen ise diğer konfederasyonlardan bağımsız 1 günlük iş bırakma eylemi kararı aldı. Ancak eylemi öğle paydosuna sıkıştıran bürokratlar, Ankara’da göstermelik bir basın açıklaması gerçekleştirmekle yetindiler. Bazı şehirlerden Ankara’ya otobüs kaldırarak da eylemlerinde ne kadar “kararlı” olduklarını göstermeye çalıştılar.
Gün içinde ülkenin birçok merkezinde eylemler ve basın açıklamaları gerçekleştirilmiş, AKP-MHP hükümetine ve aynı zamanda Memur-Sen’e seslenilmişti. Eylemler bitip emekçiler evlerine dönünce sahneye çıkan Sarayın çalışma bakanı, küstahça bir açıklama yaparak zam teklifini 2026 için %11’e çıkardıklarını, taban ücrete bin liralık zam önerisinin geçerli olduğunu, ikinci altı ay için %7, 2027’de 6 aylık dönemler için önerilen %4 lük zammın ise sabit kalacağını söyledi. Bunun “son teklif” olduğunu, kabul edilmemesi durumunda kamu işçilerine yaptıkları gibi, önerilen zam oranlarının aşağıya çekilebileceğini ima ederek aba altından sopa gösterdi AKP’li bakan.
Önceki açıklamamızda da ifade ettiğimiz gibi; açık açık ve hiçbir çekince göstermeden, kibirli tutumlarıyla milyonlarca kamu emekçisiyle alay ediyorlar. Yükselen enflasyonun, eriyen ücretlerin ve yaşamını idame ettirmekte bin bir açmazla karşı karşıya bulunan emekçilerin taleplerinin esamesi bile okunmadı.
İki yıl için toplamda %87 ücret artışı talep eden Memur-Sen başkanı Ali Yalçın’ın bakanın açıklaması sonrası yaptığı konuşmadan yansıyan çaresizliği ibret vericiydi. Yandaş olmak ve AKP’ye göbekten bağlılıkla milyonlarca emekçinin beklentileri arasında sıkışıp kalmış olmanın açmazı, kurduğu her cümleye sirayet ediyordu. Hükümet teklifine karşı söylediği temelde şudur, “öyle ciddiyetsiz ve alay edercesine bir teklif sundunuz ki, kendi tabanımıza bile diyecek lafımız yok. Biraz vicdanlı olun en azından bize argüman yaratacak bir teklif sunun. Hatta sayın cumhurbaşkanımızın verdiği sözler vardı, hiç değilse onları yerine getirin.” Yandaş Yalçın’ın söylediği tamı tamına budur ve bu alışageldiğimiz ihanetçi yandaş sendikacı kimliğinin bile ötesindedir. Görünen o ki, hükümetin teklifi Ali Yalçınların bile “izzeti nefsini” incitmiş, “onurunu” kırmıştır. %87 nerede %11 nerede? Böyle olsa da AKP ve emekçilerin talepleri arasında sıkışmış olma hali her halükârda satış sözleşmesiyle sonuçlanacaktır. Ali Yalçınların satıştan başka seçenekleri yok. Oysa milyonlarca emekçinin başka seçeneği var. Zira uzun yıllardan sonra ilk kez yan yana gelmek için güçlü bir zemin ortaya çıktı. Özel olarak KESK’in ortaya koyduğu çaba ile irili ufaklı 6 konfederasyon birkaç gün içinde yan yana gelerek iş bırakma eylemini örgütleyebilmiştir. Eğer tabanda ortak hareket etme isteği olmasaydı, bazıları eylem kaçkını olduğu bilinen sendikalar yan yana gelemezdi. Üstelik emekçilerin tabanda ortak hareket etme istek ve yönelimi yeni de değil. Öğretmen cinayetleri, proje okullarında çalışan öğretmenlerin tasfiyesi gibi örneklerde de gördüğümüz bu eğilim, 18 Ağustos’ta daha belirgin şekilde kendini gösterdi.
Emekçilerin bu istek ve yönelimi hala bağıtlanmamış olan TİS görüşmelerinin kaderi için büyük bir imkandır. Özellikle Memur-Sen tabanında kendi sendikalarına duyulan öfke her zamankinden daha belirgin hale gelmiştir. Hem sokakta hem sosyal medya platformlarında, sendikal aidiyetten bağımsız biçimde “Genel grev genel direniş” şiarı kamu emekçilerinin temel gündemi haline gelmiştir.
KESK başta olmak üzere konfederasyonlar 18 Ağustos’taki yan yana gelişi bir adım ileri taşıma sorumluluğu ile yüz yüzedir. Konfederasyonlar, iktidarın onur kırıcı teklifini net bir tutumla reddetmeli, emekçilerin taleplerinin karşılanması için hızlı bir biçimde harekete geçmeli, emekçileri yeniden ve daha güçlü bir biçimde alanlara çıkartmalıdır. Uzun yıllardan beri yokluğundan yakındığımız kitlesel dayanışma ve birlikte mücadele etme eğilimi gibi önemli ve somut imkanlar var. Bu imkanlar mutlaka ve zaman kaybetmeden değerlendirilmelidir.
Taleplerimiz somuttur: Hükümetin sunduğu teklifi ve bunu onaylayacak olan Memur-Sen’in imzasını kabul etmiyoruz. Enflasyon karşısında ücretlerin erimesini ve ağırlaşan çalışma koşullarını dikkate alan ve insan onuruna yaraşır bir teklif gelinceye kadar kesintisiz şekilde mücadele edilmelidir. Mevcut tabloyu değiştirecek başka bir yol yoktur. Hiçbir biçimde umutsuzluğa kapılmamak, Memur-Sen’in ihanetini kabullenmemek, “yaz aylarının rehaveti” diyerek bu fırsatı kaçırmamak kritik bir önem taşıyor. 18 Ağustos’ta eylem alanlarında yan yana gelen sendikalar daha güçlü ve kararlı bir duruşla alanların yolunu tutma iradesi gösterebildiği, “Genel grev genel direniş” şiarını yükselttikleri ölçüde on binlerce emekçi de bu iradenin arkasında duracaktır.
Hükümet teklifini reddedelim!
Satış sözleşmesine geçit vermeyelim!
AKP yandaşı Memur-Sen’den hesap soralım!
Kamu Çalışanları Birliği