Sefalet ücretlerine, baskı politikalarına, kölelik dayatmalarına boyun eğme!

Krizin faturası kapitalistlere!

Asgari ücret sürecini ve ocak zamları dönemini bütünsel bir yaklaşım üzerinden ele alan sınıf devrimcileri, farklı araçları bir arada kullanarak sanayi havzalarında ve fabrikalarda işçi sınıfına dönük “Krizin faturasına, sefalet ücretlerine, baskı politikalarına ve kölelik dayatmalarına boyun eğme!” çağrısını yükseltecekler.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 20 Kasım 2025
  • saat-icon
  • 11:00

2025 TİS yılı geride kalırken, 2026’da geçerli olacak asgari ücretin belirlenme süreci yaklaşıyor. Sermaye temsilcileri ve sendika ağalarından oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, önümüzdeki haftalarda ilk toplantısını gerçekleştirecek.

Asgari ücret artışından Ocak ayı zamlarına, sektörel bazda imzalanan TİS’lerden tekil fabrikalarda bağıtlanan sözleşme süreçlerine değin, 2025 yılı boyunca kapitalistler ve AKP-MHP iktidarı “düşük ücret” politikasını esas aldılar. Bu yolla krizin faturasını geniş emekçi yığınların omuzlarına yüklediler. Sermayenin kâr oranlarını korumak ve büyüme hedeflerini tutturmak için sömürüyü katmerleştirdiler. Tüm bunlara paralel olarak, vergi soygununu ile emekçilerin gelirlerini kuşa çevirdiler. Kriz koşullarında artan iç-dış borçların, kapitalistlerin ihtiyaç duyduğu mali kaynakların vb. faturası da bu yolla işçi sınıfı ve emekçilere kesilmiş oldu. Halihazırda devam eden MESS Grup TİS süreci de sermaye ve iktidarın bu kapsamlı sefalet dayatmaları çerçevesinde ilerliyor.

2025 yılında, ağırlaşan çalışma ve yaşam koşullarına karşı işçi sınıfı ve emekçiler cephesinde lokal çıkışlar yaşansa da tepki eylemleri ve direnişler gündeme gelse de, örgütlü zeminleri zayıf ve birbirinden kopuk ilerleyen mücadeleler kapitalistlerin çok yönlü sosyal-iktisadi saldırılarını püskürtmeye yetmedi. Bunun gerisinde ise sınıf hareketinin yıllardır süregelen yapısal sorunları (örgütsüzlük, bilinç planındaki gerilikler, sendikal düzenin kötürümleştiren rolü vb.) ve toplumsal mücadelenin zayıflığı yer alıyor. Bu olguya, emekçilerin kriz koşullarında işten atılma kaygısını ve sermaye iktidarının baskıcı politikalar üzerinden sınıf hareketinin önüne ördüğü engelleri eklemek gerekiyor…

***

Kapitalistler ve gerici-faşist iktidar, yaklaşan asgari ücret belirleme sürecinde ve takiben ocak zamları döneminde işçi sınıfı ve emekçilere bir kez daha açlık ve sefalet ücretlerini, kölece çalışma ve yaşam koşullarını dayatmaya hazırlanıyor. Bu bağlamda sermayenin, AKP-MHP iktidarının ve onlar adına işçi sınıfını denetim altında tutan sendikal düzenin nasıl bir ajandaya sahip olduğu biliniyor. Zira, önümüzdeki günlerde masaya oturacak olan sermaye temsilcilerinin rotasını yürürlükte olan sosyal-iktisadi yıkım programı (OVP) ve bu kapsamda yer alan düşük ücret politikası belirliyor.

Bu noktada sosyal-iktisadi saldırılara ve sermayenin düşük ücret dayatmasına karşı sınıf ve emekçi kitlelerin vereceği tepki, gelişmelerin seyri üzerinde belirleyici olacaktır: İşçi sınıfı ve emekçiler ya sefalet ücretlerine bir kez daha boyun eğip, krizin sonu gelmeyen faturasını ödemeye devam edecekler ya da edilgenlik zincirini bir yerlerinden kırıp öfkelerini eyleme dökerek bu gidişata dur diyecekler. Bu ikilem, sınıf devrimcileri ve mücadeleci işçi örgütleri adına yüklenilmesi gereken alanı ve bu bağlamda önlerinde duran sorumlulukları da ortaya koymaktadır.

***

Bugün için örgütsüz, dağınık ve bilinç açısından geri bir konumda olsa da krizin her geçen gün artan yükü ve sefalet koşulları geniş emekçi kitleler içerisinde hoşnutsuzluğu nesnel olarak büyütüyor. TİS süreçlerinde, asgari ücret ve ocak zammı dönemlerinde ise işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları üzerinden öne çıkan sorunlara karşı ilgisi artıyor, belirli duyarlılık alanları oluşuyor. Bu duyarlılık büyük oranda iktisadi bir temele dayansa da sınıf içerisinde mücadele eğilimini ve arayışlarını güçlendiren, yer yer tetikleyen bir rol de oynuyor. 2022’de yaşanan ve hızla yayılan işçi eylemleri bunun yakın dönemde öne çıkan örneklerinden biri oldu.

Dolayısıyla, sınıf devrimcilerinin önünde asgari ücret sürecinden ocak zamlarına uzanan dönemi, işçi ve emekçi kitlelerde gelişecek duyarlılık alanlarına müdahale etme, alttan alta biriken öfkeye akacak kanallar yaratma, olası eylemli çıkışlarla buluşup bunları güçlendirerek sınıfın diğer bölüklerinin gündemine sokma; tüm bu çaba içerisinde sınıfın bilinç, eylem ve örgütlenme düzeyini ileriye taşıma bakışıyla örgütleme sorumluluğu duruyor. Dahası, sermayenin çok yönlü saldırıları karşısında işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesini güçlendirmek, ekonomik-sosyal yıkıma karşı biriken öfkeyi ve olası eylemli tepkileri baskı politikalarına ve gerici kuşatmaya karşı mücadeleyle birleştirmek günün bir diğer önemli sorumluluğu olarak öne çıkıyor. Zira, kapitalistlerin ve AKP-MHP iktidarının iktisadi, politik ve kültürel boyutları olan topyekûn saldırılarına karşı sınıf eksenli bütünlüklü bir karşı koyuş örgütlemenin yolu buradan geçiyor.

Asgari ücret sürecini ve ocak zamları dönemini bu bütünsel yaklaşım üzerinden ele alan sınıf devrimcileri, farklı araçları bir arada kullanarak sanayi havzalarında ve fabrikalarda işçi sınıfına dönük “Krizin faturasına, sefalet ücretlerine, baskı politikalarına ve kölelik dayatmalarına boyun eğme!” çağrısını yükseltecekler. Sermayenin topyekûn saldırılarına karşı işçi ve emekçileri mücadeleye kazanmak için hedefli, yoğunlaşmış ve tempolu bir faaliyet örgütleyecekler.