Ekonomi alanından yansıyan veriler kriz koşullarının tüm ağırlığı ile devam ettiğini gösteriyor. İktidarın manipülasyonları ve çarpıtılmış veriler dahi yüksek enflasyon gerçeğini örtemiyor. TL’deki değer kaybı devam ederken, emekçilerin alım gücü günbegün eriyor. Sanayi üretiminde yaşanan düşüş işsizliğin büyümesine, işten atılmaların yaygınlaşmasına yol açmış durumda. Sürekli büyüyen iç ve dış borçların, tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştığı belirtiliyor. TÜİK verileri dahi ekonomiye olan güvenin zayıf olduğunu ortaya koyuyor…
Görüldüğü üzere ortada büyük bir iktisadi yıkım var ve bunun tüm bedeli işçi sınıfı ve emekçilerin omuzlarına yüklenmiş durumda. Ekonominin tekleyen çarkını döndürmeye çalışan kapitalistler ve Erdoğan yönetimi, kapsamlı bir saldırı programı (OVP) üzerinden şimdilik gemilerini yüzdürmeyi başarıyorlar. Bu başarıyı en çok da toplumsal mücadelenin zayıflığına borçlular. Zira, yıllardır süregelen ağır tablo karşısında işçi sınıfı ve emekçiler cephesinden anlamlı bir karşı koyuş henüz sergilenebilmiş değil.
Asgari ücreti belirleme dönemi, Ocak zamları süreci ve geride kalan TİS süreçleri bu olguyu açıkça doğrulamaktadır. Beklendiği üzere, kurulan masalarda iktidar ve kapitalistler “ücretleri baskılama politikası” kapsamında emekçilere katı bir sefalet dayattılar. 2025 yılı için belirlenen asgari ücret daha ilk anda açlık sınırının altına indi. Tekstil Grup Toplu İş Sözleşmesi, KÇP ve kamu emekçilerinin toplu sözleşme görüşmeleri satışla sonuçlandı. Bu durum işçi sınıfı ve emekçilerin tepkisine konu olsa da krizin faturasına karşı büyüyen öfke, sefalet dayatmasını püskürtecek bir mücadele pratiğine dönüşmedi.
Kimi lokal ve sektörel bazda yaşanan çıkışlar ya da tabanda biriken basıncın ürünü olarak hayata geçirilen eylemler ise saldırılar karşısında etkisiz kaldı, sınıf hareketinin seyrinde esaslı değişiklikler yaratmadı. Ortaya çıkan bu tablonun gerisinde sınıf hareketinin yapısal sorunlarının yanı sıra, hareketin uzun yıllardır aşamadığı engeller yer almaktadır.
***
Örgütsüzlük, dağınıklık ve sınıf bilincindeki gerilik, işçi hareketinin bugünkü tablosunu ve gelişim seyrini belirleyen temel önemdeki yapısal sorunların başında yer alıyor. Keza sermaye iktidarının çok yönlü baskı politikaları, hareketin tepesine çöreklenmiş bulunan işbirlikçi-uzlaşmacı sendikal düzen ve ideolojik-kültürel kuşatma sınıf hareketini çevreleyen engeller olarak yerli yerinde duruyor.
Sınıf mücadelesinin bugünkü görünümü; yani işçi ve emekçiler içerisinde krizin faturasına karşı büyüyen öfke ile aynı emekçi kitlelerin mücadele pratiği arasındaki derin çelişki, bütünlüğü içerisinde bu sorunlar yumağından bağımsız değildir.
Bir örnekle açmak gerekirse, örgütsüzlük ve sınıf bilincindeki gerilik bugünün Türkiye’sinde işçiler arasında “mevcudu koruma” eğiliminin güçlenmesine yol açıyor. Bu tutumun kendisi, (krizin faturasını reddetmek şöyle dursun) dayatılan sefalete rıza göstermekle eş değerdir. Gerisinde kriz ortamında işten atılma kaygısı ve “eldekinden” de olma korkusu yer almaktadır. Elde olan ise sermayenin ve gerici-faşist rejimin reva gördüğü açlık ve sefalet koşullarıdır. Basit gibi görünen fakat derinliğine inildiğinde sınıfın kolektif yapısını darbeleyen, hareketsiz kılan ve kölelik koşullarına mahkum eden bu durum, sınıf bilincindeki zayıflığın ve örgütsüzlüğün sınıf hareketinin gelişimi üzerindeki belirleyici rolünü ortaya koymaktadır.
Öte yandan, asgari ücretin belirlenmesinden ocak zamlarına ve son TİS süreçlerine kadar uzanan dönem; sınıf hareketini kötürümleştiren yapısal sorunların sermayeye ve sendikal bürokrasiye nasıl geniş bir manevra alanı açtığını ve sefalet sözleşmelerini imzalama konusunda ellerini ne denli rahatlattığını bir dizi örnek üzerinden ortaya koydu. Sınıf kitlelerinin geri yanlarını istismar eden bürokrat takımı, aylardır işçilere dönük sistematik bir manipülasyon süreci işleterek “eldekini korumayı” öğütlediler ve günün sonunda ihanet sözleşmelerini bir bir imzaladılar. Şimdi de Türk Metal çetesi MESS Grup TİS sürecinde aynı yoldan ilerliyor. Anketlerle, sosyal medya araçlarıyla ve hatta web sitesi kurarak metal işçilerine “ölümü gösterip” sefalet ücretlerine razı etmeye hazırlanıyor.
***
Ekonomik-mali krizin faturasını yeni bir düzeyde sırtlanan emekçilerin önümüzdeki süreçte çalışma ve yaşam koşullarının her geçen gün kötüleşmeye devam edeceği, bu durumun nesnel olarak sınıf çelişkilerinin derinleşmesine yol açacağı, yoğunlaşan sefaletin işçi ve emekçilerin öfkesini büyüteceği ve yeni çıkış arayışlarına iteceği açıktır. Her ne kadar hareketi birleştirecek ve ileriye taşıyacak dayanaklara dönüşmeden sönümlenseler de yakın dönemde yaşanan lokal direnişler, tek tek fabrikalarda gündeme gelen örgütlenme arayışları ya da eylemler, bu açıdan sınıf içerisinde biriken öfkeye ve mücadele potansiyellerine ayna tutmaktadır. Dahası, 2022 yılında tek tek fabrikalarda öfke patlaması biçiminde kendisini ortaya koyan ve hızla yaygınlaşan fabrika eylemleri, yeni dönemde gelişebilecek sınıf merkezli çıkışların muhtevası hakkında fikir vermektedir.
İşçilerin öfkesini büyüten ve harekete geçiren koşullar yerli yerinde durmakta, bunun kendisi sınıf hareketine müdahale açısından “potansiyel imkanlar” sunmaktadır. Yakalanması ve yüklenilmesi gereken halka ise, tam da bu imkanlara dayanarak, sınıfa dönük gündelik müdahale süreçlerinde (ister iktisadi-sosyal talepler üzerinden olsun, isterse siyasal hak ve özgürlükler kapsamında) sınıf hareketinin yapısal sorunlarını aşmayı esas almak, sınıfın bilincini, eylemini ve örgütlenmesini her adımda ileriye taşıma bakışıyla hareket etmektir. Zira, bu alanda mesafe alınmadan sınıf hareketinde kalıcı mevziler ve kazanımlar elde etmek mümkün olmayacaktır. Öfke ve tepkiye dayalı çıkışlar ya kısmi kazanımlarla ya da geriye hiçbir şey bırakmadan sönümlenip gidecektir…
Öte yandan, sınıf hareketini kuşatan kabuğun bir yerlerinden çatlatılması, yani engellerin aşılması da hareketi ve mücadeleyi kötürümleştiren içsel-yapısal sorunların bir nebze olsun çözüme kavuşturulması ile mümkün olabilir. Zira, işçi sınıfı sermayeden ve sendikal bürokrasiden bağımsız, kendi taban örgütlülüklerine dayalı fiili-meşru mücadele sürecine kazanılmadan, bu mücadeleler içerisinde temel toplumsal-sınıfsal gerçeklerin bilinciyle donanmadan, kendisini kuşatan çok yönlü engelleri aşma iradesini yeterince ortaya koyamayacağı deneyimlerle sabittir.