Kamu emekçilerinin 2026-2027 yıllarını kapsayan toplu sözleşme görüşmeleri, beklendiği üzere uzlaşmazlıkla sonuçlandı.
Milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklisinin kaderini belirleyecek olan bu süreç, Kamu İşveren Heyeti'nin sunduğu düşük teklifler ve AKP iktidarının arka bahçesi olan yandaş sendikaların buna karşı aldıkları tavır yine şaşırtmadı. Canhıraş bağırış çağırışları ile “toplu sözleşme tıkandı” süsü verip, kamu emekçilerini beklenti içinde tutmaya çalıştılar. AKP-MHP iktidarı, yıllardır olduğu gibi bu süreçte de sendika bürokratlarını Truva atı olarak kullanmış, onlarla “danışıklı dövüş” yaparak kamu emekçilerini hiçe saymıştır. Masayı dağıtıp süreci Kamu Hakem Heyeti’ne devrettiler. Bu heyet ise, işveren konumundaki iktidarın aparatlarından biridir. Nitekim karar alırken emekçilerin taleplerini hiçbir şekilde dikkate almamıştır. Ortaya çıkan tablo açıktır: Kamu emekçilerine dayatılan bu sözleşme ne gerçek anlamda bir toplu pazarlık sürecinin ürünü ne emekçilerin taleplerini karşılayan bir belgedir. Bu süreç, sermaye-iktidar-sendika bürokrasisi üçgeninde kurulan kirli bir oyundur.
Bu kirli oyunda rollerini sakınmadan oynayan yandaş sendikalar Memur Sen ve Kamu Sen, AKP-MHP bloğunun yarattığı mücadele etmeyen, biat eden sendika örneğinin önde gelen temsilcileridir. Bu “sendikaların” kuruluşunun esas amacı, kamu emekçilerinin mücadelesini baltalamaktır. Bu uğursuz rolü oynamak dışında yaptıkları bir şey de yok. Yukarıda bahsettiğimiz toplu görüşme oyununda, kimi zaman “mücadeleci” rolüne bürünmeleri, emekçilerde biriken öfkenin, sendikalarda kurdukları saltanatı sarsma korkusundan kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı tam bir arsızlıkla “mücadele ediyormuş” gibi davrandılar. Oysa sefalet sözleşmesini emekçilere dayatan kurula hem katıldılar hem son anda çekilerek karşı oy bile kullanmadılar.
Rejimin hizmetindeki bu gerici kast, geçmişten beri kamu emekçileri hareketinde ne zaman bir mücadele ivmesi fark etse, hemen “itfaiyeci” rolüne soyunmuştur. Bu yüzden AKP ve onun ortaklarına tek kelime etmezler edemezler. Bunu son toplu görüşme sürecindeki perişanlıklarında da bir kez daha gördük. En rezil açıklamalar, en rezil sosyal medya şovlarıyla kamu emekçilerine utanmadan yalan söylediler. Bu tutumlarıyla adeta Saray rejiminin şefleriyle “riyakarlık yarışına” girdiler.
Toplu görüşmede anlaşma sağlanamayınca, “bizi farklı yollara sürüklemeyin” diyerek son kararı Kamu Hakem Kurulu'na, yani doğrudan Saray rejimine havale ettiler. Öyle ki günlerce televizyonlarda açıklamalar yapsalar da bir kere dahi “grev” sözünü ağızlarına almadılar. Kamu emekçilerinin gerçek taleplerine ilişkin net açıklamalar yapmadılar. Toplu görüşmede “anlaşma sağlanan maddeler” lafları ettiler. Ancak kamu emekçilerinden saklanan sözleşme metinleri üzerinde tepinip durdular. Günün sonunda ise, “Kamu Hakem Heyetine başvurmayacağız” diyerek, kamu emekçilerini bir kez daha umutsuzluğa sürükleyip, kararı AKP’nin çoğunluğunu belirlediği heyete havale ettiler. Bu durum, kamu emekçileri arasında büyük bir hayal kırıklığı ve öfke yarattı. Zira yandaş sendika Memur-Sen ve Kamu-Sen masada etkili bir mücadele vermediği, iktidarın dayatmalarına boyun eğdiği yönündeki eleştiriler giderek daha yüksek sesle dile getirildi. Ancak tüm tepkilere rağmen Kamu Hakem Heyeti'ne üye veren sendika ağaları bu sürecin bir parçası oldular. Tabandan gelen "ihanet" ve "satış" sözleşmesi suçlamalarına kulaklarını tıkadılar ve kamu emekçilerini AKP iktidarının sefalet dayatmasına mahkûm ettiler.
Bu tablo, iktidar ve yandaş sendika bürokratları arasında danışıklı dövüş olduğu yönündeki gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Kamu emekçilerinin maaşları reel enflasyon karşısında erimişken bu sefalet sözleşmesinin dayatılması da bu iğrenç ortaoyununun sonuçlarından biridir. İktidar, tam bir küstahlıkla düşük zam dayatırken, Memur-Sen ve Kamu-Sen şefleri ise bunu etkili bir şekilde protesto edip, üyelerinin haklarını savunmaktan özellikle uzak durdular.
Kamu emekçileri mücadeleyi yükseltmeli
Bu kirli oyunun sonucunda oluşan tablo, kamu emekçilerine tek bir yol bırakıyor: Mücadele. Hak aramayı sendika bürokratların pasif tutumuna bırakmak, baştan kaybetmeye mahkûm olmaktır. Emekçiler, haklarını kazanmak için birlik olmak, seslerini yükseltmek ve grev de dâhil olmak üzere her türlü demokratik eylem hakkını kullanmak zorundadır.
Kamu Hakem Kurulu'nun verdiği karar, masada kaybedilen hakların bir yansımasıdır. Bu nedenle kamu emekçilerinin, kendilerine dayatılan kararı reddetmesi ve mücadeleyi kurulun aldığı karardan bağımsız olarak sürdürmesi büyük önem taşımaktadır.
Unutulmamalıdır ki, haklar masada değil alanlarda, emekçilerin kararlı ve örgütlü mücadelesiyle kazanılır. Bu süreç, kamu emekçilerine kaderlerini kendi ellerine alma ve hakları için cesurca mücadele etme çağrısıdır. Bu kirli oyunu bozmak ve onurlu bir yaşam mücadelesini kazanmak, sadece ve sadece emekçilerin kendi ellerindedir.
Kamu Çalışanları Birliği