BİR HEGEMONYASI GERİLERKEN...
ABD hegemonyası, değişen ekonomik dengelerin, “neoliberal küreselleşmenin” çözülmeye başlamasının, yükselen güç merkezlerinin etkisiyle geriliyor. Küresel ticaret, finans ve güvenli mimarisinde yaşanan değişimler, çok daha istikrarsız bir uluslararası ortamı da beraberinde getiriyor.
ABD Başkanı Trump’ın 2. döneminde devreye giren yaygın gümrük tarifeleri, bu gerileme sürecini hızlandırdı. Bu korumacılık eğilimi, ABD’nin uluslararası konumunu güçlendirmek yerine, dünya genelinde, müttefiklerinin ABD’ye yönelik güvensizliğini artırdı, yeni işbirliklerini teşvik etti. Böylece küresel güvenlik dengesi, ittifakların mimarisi, ABD’yi giderek yalnızlaştıran bir yönde değişmeye başladı.
ÜÇ FOTOĞRAF
Birinci fotoğraf, AB liderleriyle Trump’ın Oval ofisteki görüşmesiyle ilgiliydi. Trump’ın masasının karşısında oturan AB liderlerini, birçok yorumcu “bir okul müdürünün önündeki okul çocuklarına” benzetti, “küçük düşürücü” olarak niteledi. Ancak AB liderlerinin Trump’ı dizginlemek, zaman kazanmak için böyle bir tutumu kabullendiklerini düşünmek de olanaklıydı. Gerçekten de sosyal medyada da çok ilgi gören o fotoğraf, bir baskı ve aşağılama pratiğine işaret ettiğinden, ABD’nin liderlik yapma, örnek olma özelliğinin, dolayısıyla hegemonyasının ne kadar zayıfladığını da belgeliyordu.
İkinci fotoğrafta, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Çin’de yapılan toplantısında, Hindistan Başbakanı Modi ile Çin devlet Başkanı Şi 7 yıl sonra ilk kez bir araya gelerek el sıkışıyor; Rusya Devlet Başkanı Putin, yüzünde bir tebessümle izliyordu. Trump yönetiminin, Hindistan’a yönelik ülkeyi Rusya ve Çin’den uzaklaştırmak niyetiyle dayattığı ekonomik ve diplomatik baskılar fena halde geri tepmişti.
Üçüncü fotoğraf Çin’de gerçekleşen bir askeri törenle ilgiliydi. Bu törende Çin’in askeri kapasitesinin artık ne kadar büyük ve modern olduğunu gösteriyordu. Bu resmigeçidi izleyenler arasında Putin’in yanı sıra, Kuzey Kore lideri Kim Jong Un, Endonezya, İran, Pakistan, Özbekistan, Moğolistan, Belarus, Myanmar, Sırbistan, Slovakya, Küba, Zimbabwe, Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerin liderleri de vardı.
... YENİ BİR ÇEKİM MERKEZİ OLUŞUYOR
Bir fotoğraf ABD ile AB arasındaki gerginliği belgelerken ikinci fotoğraf, Çin’in, yeni bir ekonomik ve diplomatik çekim merkezi olarak yükselmekte olduğunu gösteriyordu. Son yıllarda temkinli bir rekabet içinde olan Hindistan ve Çin, “Küresel Güney”in giderek artan sayıdaki devleti, ABD dış politikasında gelişen belirsizliklerden korunma ve enerji, hammadde, finans kaynaklarını çeşitlendirme gereksinimleriyle daha derin bir işbirliğine yöneliyorlar. Bu yönelim de ABD merkezli dünya sistemine olan bağımlılığı azaltmak için tasarlanmış paralel ticaret, finans ve güvenlik ağlarının gelişmeye başladığını haber veriyor.
Birçok ülke açısından Çin’in küresel sistemdeki rolü, sadece ekonomik bir ortak olmanın ötesine geçiyor. “Kuşak ve Yol Girişimi” ile altyapı finansmanında küresel bir aktör haline gelen Çin, kendi finansal sistemini de oluşturuyor; teknoloji ve enerji gibi stratejik sektörlerde yeni tedarik zincirleri inşa ederek Batı merkezli sisteme alternatifler sunuyor. Bu durum, özellikle gelişmekte olan ülkelere Batı merkezli sistem içinde stratejik özerkliklerini artırmaya yardım eden bir olanak sunuyor.
Bu üç fotoğraf yeni jeopolitiğin bir diğer özelliği üzerinde düşünmeye de yardımcı oluyor. Çin “Küresel Güney”in sözcüsü, lideri ve hatta ekonomik askeri koruyucusu olmak istiyor. Ancak, “KG” ülkelerinin, genel olarak stratejik bir hesapla üç büyük gücün varlığını, iki gücün arasında kalmaya tercih ettikleri söylenebilir. “KG” açısından, ABD veya Çin’in yanı sıra hegemonya merkezi olamayacak kadar zayıf olan Rusya’nın yine de bir “üçüncü büyük güç” olarak varlığını sürdürmesi, potansiyel olarak, stratejik özerkliklerini artırmaya daha uygun bir manevra alanı sağlıyor; bu nedenle çoğu Batı’nın Rusya’yı hedef alan yaptırımlarına katılmıyor.
Yeni jeopolitik eskisinden çok daha karmaşık, akışkan ve tehlikeli belirsizliklerle dolu.
Cumhuriyet / 04.09.25