Suriye’de Baas yönetimi, 14 yıla yayılan çok yönlü bir savaşla 8 Aralık 2024’te yıkıldı. Bu işi emperyalist/siyonist güçler, Türkiye’deki baş işbirlikçi Saray rejim ve bu vahşi savaşa yüz milyarlarca dolar akıtan orta çağ artığı Körfez rejimleri birlikte kotardı. Sahada ise Suriye’den ve dünyanın dört bir yanından devşirilen cihatçı katil sürüleri kullanıldı. Onlara finansman, silahlanma, eğitim/donatım sağlandı. CIA’dan MOSSAD’a, MİT’Ten M16’ye dünyanın birçok istihbarat örgütü IŞİD, el Kaide türü örgütlere rehberlik etti, yol gösterdi, istihbarat ve teknik donanım sağladı. 14 yıl süren bu kirli/kanlı planın artından Suriye, başında eski IŞİD şeflerinden Muhammed el Colani’nin bulunduğu HTŞ ile onun gibi 40 örgüte teslim edildi.
14 yıl boyunca yaşananlar Birleşmiş Milletler/BM savunduğunu iddia ettiği değerlerin tümünün tam bir pervasızlıkla ayaklar altına alınması ve tüm uluslararası anlaşmaların birer paçavraya çevrilmesi anlamına geliyordu. Buna rağmen BM ya da şeflerinden kayda değer tek bir karşı tutum geliştirilmedi. BM, kararlarının ayaklar altına alınmasını sessizlikle izledi.
Baas rejimini yıkan güçler, azgın katilliği ile bilinen Colani’yi “Suriye Cumhurbaşkanı” ilan ettiler. Kravat taktırıp, yüzleri bile kızarmadan onunla pozlar çekildiler. Ankara’daki Amerikancı rejimin şefleri onunla Emevi camisinde namaza durarak, emsallerine büyük bir “fark” attılar. BM’den yine ses yoktu. Oysa HTŞ BM Güvenlik Konseyi kararıyla terör örgütleri listesine alınmış, Colani’nin başına 10 milyon dolar ödül konmuştu.
***
HTŞ rejimini oluşturan cihatçı terör örgütlerinin tümü iliklerine kadar mezhepçi, kendileri gibi düşünmeyeni “kafir” ve “katli vacip” sayan bir zihniyeti temsil ediyor. Başta Aleviler olmak üzere, Suriye’de yaşayan Şiiler, İsmaililer, Dürziler ve diğer halklardan insanları katletmek, onlar için “büyük bir sevaptır.” Bu halklara mensup olan kadınlar cihatçı vahşilere “helal” ve pazarlarda satılabilir; çocukları ve malları ise ganimet sayılıyor. Nitekim 2011’den 2024’de kadar bu halklara karşı pek çok vahşi katliam yaptılar. Ancak BM yine dut yemiş bülbül misali sessiz kaldı.
HTŞ ile suç ortakları, 8 Aralık’tan bu yana sadece Alevi oldukları için her gün sivilleri katlediyor, genç kadınları kaçırıyor, Alevilerin evlerine, iş yerlerine, arabalarına, mallarına el koyuyor ya da yakıp yıkıyor. 6-10 Mart tarihlerinde ise Alevi soykırımı yaptılar. Yüzbinlerce Şii’yi sürgün ettiler. Dürzileri hedef alan vahşi katliamlar yaptılar. Yer yer Hristiyanlara saldırdılar. Vahşet çağına itilen Suriye’de ölüm kol gezerken, BM şefleri yine ortalıkta görünmedi.
***
Colani ABD’nin, İngiltere, Fransa, Almanya gibi emperyalist devletlerin, Ankara’daki Saray rejiminin, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi rejimlerin “adamı” diye el üstünde tutuluyor. Colani soykırımcıydı, ancak ABD ile suç ortakları için “kıymetli” bir figür. Ne de olsa Tel Aviv’deki soykırımcı Netanyahu için bulunmaz bir “nimetti.” İsrail ordusu Suriye topraklarını işgal ederken, eski Suriye ordusunun askeri varlıklarını yok ederken, Colani, Netanyahu’ya yaltaklanmak iştigal ediyordu. Gazze’deki soykırımdan sorumlu olan Netanyahu’nun adamları Şam’da krallar gibi karşılanıyor. Bunları yapan Colani, haliyle “özgür dünyayı” temsil eden emperyalistler nezdinde kıymete biner. Tüm bu kepazelikleri izleyen BM, Suriye’de olup bitenlerden memnun görünüyordu.
Tüm bunların ardından, nihayet BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “endişeli” olduğunu duyduk.
Son gelişmelerle ilgili açıklama yapan BM Genel Sekreteri Sözcü Yardımcısı Ferhan Hak, Suriye’nin kuzeyi ve güneyinde tırmanan çatışmalardan dolayı Genel Sekreter Antonio Guterres’in “derin kaygı” duyduğunu açıkladı.
Görünen o ki, Guterres’i kaygılandıran, HTŞ rejiminin bir türlü “istikrar” kazanmamasıdır. Silahsız Alevilerin öldürülmesi BM’yi ve şefini pek ilgilendirmiyor. Ama HTŞ’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) gibi silahlı ve savaş deneyimi olan bir güçle, ya da cihatçı rejime silahlarını teslim etmeyi reddeden Dürzilerle çatışması, Bay Guterres’i pek endişelendirmiş görünüyor.
Gerçek şu ki, HTŞ ve onun aparatı 40 civarındaki cihatçı örgütün ne Dürzilerle ne de SDG ile kalıcı bir anlaşma yapması mümkün görünmüyor. Buna rağmen ABD ve bölgedeki bazı işbirlikçileri, geçici de olsa böyle bir anlaşmanın sağlanmasını istiyor. Ancak Alevi, Şii ve Dürzilere yönelik yapılanlar, bu tür bir teslimiyetin ne anlama geldiğini açıkça ortaya koydu. “Anlaşmaya hazırız” yönünde açıklamalar yapılsa da, ortada duran vahşet manzaraları dikkate alındığında, HTŞ’ye teslim olacak ‘aklı başında’ hiçbir siyasal gücün olması beklenemez. Dolayısıyla, IŞİD ve El Kaide kalıntısı örgütlerin egemen olduğu bir yerde ‘istikrar’ uman BM Genel Sekreteri Guterres ve benzerlerinin, ‘kaygı duymaya’ devam edeceklerini öngörmek zor değil.