İşçi sınıfının sanatı "Konstrüktivizm”

Konstrüktivist sanatçılar devrim ideallerini yaymak için klasik tuvaller yerine okuma yazma bilmeyenleri de bilinçlendirecek afişler, dekorlar, grafik tasarımları çizdi; tipografi, sahne performans sanatları, sokak tiyatroları, kostümler, soyuttan mekanik işlevli modüler ve sosyal içerikli mesajlar taşıyan tüm materyalleri kullandılar.

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 17 Ağustos 2025
  • saat-icon
  • 14:30

“Döndü
bin bir volt bin bir amperle döndü motor
kudurmuş bir rüzgâr gibi vantilatör
koptu avarasından,
girdi
çelik yaylı aklımın som kafasından
hey
hey
yeni sanatın makineleşen şaheserini
kuş sütüyle beslenen kuş kafana sığdırmazsan
eski sanatın kadın kokan şiirlerinde bulamazsın
üç kat nasır patlatan avuçlarımın zahmetini!
sen istersen
okuma, anlama bizi
yağsız bir şaft yatağı gibi yanan kalbimizi
biz haykıralım
sen kes sesini
açtık yeni sanatın 4’üncü vitesini
coşuyoruz artık
şiirimiz bizim
konstrüktivizm.”

N. H. Ran - Ekim 1930

Kültür ve sanat, insanın toplumsal varlığı ve toplumsal ilişkileri son bulmadıkça varlığını sürdürecek faaliyetlerdir. Geçmişten bugüne kadar pek çok akım sanatın gelişimini ya da hizmet ettiği sınıfı belirtir. Din ve egemen kapitalist sınıfın desteğiyle ayakta duran ve gelişen sanat toplumdan uzak, estetik ve görsel endişelerle duvarlarda, saraylarda ve mimari yapılarda sıkışıp kalmıştır.

Sanat ve kültürün belirli bir kesimin hizmetinde olması, 20. YY başlarında aşılmaya başladı. Bu süreç, önceki dönemin sınırlı olan materyallerini yerle bir ederek geleceğin hızına, makineleşmesine ayak uydurmaya çalışmış ve toplum için yaratıcılığın önünü açmıştır. 

Bir devrim sayesinde…

1917 Bolşevik Devrimi, sanatın toplumsal ihtiyaçları göz önüne alan yenilikçi, devrimci, sosyalist ve yaygın bir akımın çıkmasına öncülük etti. Pevsner, Gabo, Tatlin El Lissitzky, fütürizmin snop felsefesinin bağrına Konstrüktivizmin sivri hançerini saplayıp sanatı toplumsal hale getirdiler. Gabo ve Pevsner 1920 de “Realist Manifestoyu” yayınladılar. (Yazının sonunda manifestonun Türkçe çevirisini okuyabilirsiniz)

-Sanat toplumsal değişimi yönlendirmeli;

-Sanat gerçek deneyimi yansıtmalı, onun bir yansımasını değil. Sanat herkes için olmalıydı,

-Sanat modern çağı yansıtmalı ve inşa edilebilir olmalıydı. Toplum sanatla paralel ilerlemeliydi. Dönemin etik, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri sanatla uyumlu olmalıydı. Manifesto bu çerçeveye uygun şekilde yazıldı.

Gabo Moskova’da Özgür Sanat Stüdyoları’nda ve Almanya’da Bauhaus Okulunda dersler verdi. Her iki okul da kamusal sanat, mimari ve tasarımla ilgilenen yeni nesil sanatçılar yetiştiriyordu. Zaten okullar bu amaçla kurulmuştu.

“Komünist bir toplumda ressamlar yoktur, yalnızca başka etkinlikler arasında resim yapmakla uğraşan insanlar vardır”

Konstrüktivist sanatçılar devrim ideallerini yaymak için klasik tuvaller yerine okuma yazma bilmeyenleri de bilinçlendirecek afişler, dekorlar, grafik tasarımları çizdi; tipografi, sahne performans sanatları, sokak tiyatroları, kostümler, soyuttan mekanik işlevli modüler ve sosyal içerikli mesajlar taşıyan tüm materyalleri kullandılar. Halk konutları, toplu taşıma alanları, işçi kulüpleri gibi yapılar bu halkçı ve eşitlikçi çizgiyle tasarlandı.

Mimari tarz sadece barınak değil ideolojik bir araçtı. Tatlin’in Kulesi buna en güzel örnektir. 3. Enternasyonal için tasarlanmış, burjuvanın Eyfel Kulesine alternatif 400 metre uzunluğunda, döner üç katlı (Alt kat Yasama birimi: Yılda bir kez dönüş yapacak. Orta kat Yürütme: Ayda bir kez dönecek. Üst kat: Bilgi Yayım Birimi, radyo, telgraf günde bir kez dönecek) şekilde tasarlanmıştır. Her ne kadar Devrim sonrası yaşanılan ciddi ekonomik sıkıntılar ve teknik yönden karmaşık yapısı nedeniyle o dönem için tasarımdan ileriye gidememiş olsa da kule bir idealin ve politik bir vizyonun simgesi olarak kaldı. 

Devrim sanata ruh verebilirse sanat da devrimin dili olabilir.

S. Iraz

Ek metin:

"Gerçekçi Manifesto, Naum Gabo ve Antoine Pevsner, 1920

İlan ediyoruz: Bizim için mekan ve zaman bugün doğuyor. Mekan ve zaman; yaşamın inşa edildiği, dolayısıyla sanatın da inşa edilmesi gereken tek biçimlerdir. Devletler, siyasi ve ekonomik sistemler, yüzyılların itişi altında ölür: fikirler çöker, ama hayat güçlüdür; büyür ve parçalanamaz ve zaman, hayatın gerçek süresinde süreklidir. Bize daha verimli formlar kim gösterecek? Hangi büyük insan bize daha sağlam temeller sunacak? Hangi dahi, hayat denen o sıradan hikâyeden daha coşkulu bir efsane tasarlayacak?

Dünyaya ilişkin algımızın uzay ve zaman boyutlarıyla gerçekleşmesi: Plastik yaratımımızın tek amacı budur.

Ve işimizi güzellik ölçütüyle ölçmüyoruz, onu şefkat ve duygu terazisinde tartmıyoruz. Elimizde çekül, bakışımız cetvel kadar keskin, zihnimiz pergel kadar katı, evren inşa ederken biz de işlerimizi inşa ediyoruz. İşte bu yüzden, nesneleri temsil ettiğimizde, sahiplerinin onlara taktığı etiketleri, tesadüfi ve yerel olan her şeyi yırtıp atıyor, onları yalnızca özleriyle ve kalıcılıklarıyla baş başa bırakarak, içlerinde saklı güçlerin ritmini ortaya çıkarıyoruz.

1. Resimde, rengi resimsel bir unsur olarak reddederiz. Renk, nesnelerin idealize edilmiş ve optik yüzüdür. Dış izlenim yüzeyseldir. Renk rastlantısaldır ve bedenlerin içsel içeriğiyle hiçbir ortak noktası yoktur.

Bedenlerin tonunun, yani ışığı emen maddi cevherlerinin, onların tek resimsel gerçekliği olduğunu ilan ediyoruz.

2. Çizginin görsel değerini reddediyoruz. Bedenlerin gerçek yaşamında görsel hiçbir şey yoktur. Çizgi, insanların nesneler üzerinde bıraktığı tesadüfi bir izden ibarettir. Özsel yaşamla ve nesnelerin kalıcı yapısıyla hiçbir bağlantısı yoktur. Çizgi, yalnızca görsel, açıklayıcı ve dekoratif bir unsurdur.

Çizgiyi yalnızca nesnelerde gizli olan statik kuvvetlerin ve onların ritimlerinin yönü olarak kabul ediyoruz.

3. Hacmi, uzayın plastik bir biçimi olarak kabul etmiyoruz. Bir sıvıyı inç cinsinden ölçemeyiz. Gerçek uzayımıza bakın: Sürekli bir derinlik değilse nedir?

Derinliği, uzayın kendine özgü plastik formu olarak ilan ediyoruz.

4. Heykelde, kütleyi heykelsi bir unsur olarak reddederiz. Her mühendis, katıların statik kuvvetlerinin, yani malzeme dirençlerinin, kütlelerinin bir fonksiyonu olmadığını bilir. Örneğin: Ray, payanda, kiriş... Ancak siz, hangi eğilimden ve hangi nüanstan olursanız olun, hacmi kütleden ayırmanın imkansız olduğu şeklindeki eski önyargıya her zaman bağlı kalırsınız. Şöyle ki: Dört düzlem alırız ve bunlardan yüz poundluk bir kütleyle yapacağımız hacmin aynısını yaparız.

Böylece önyargının ondan çaldığı çizgiyi heykele yön olarak geri kazandırıyoruz. Böylece heykelde derinliği, mekanın eşsiz biçimini teyit ediyoruz.

5. Şunu reddediyoruz: Mısır sanatından miras kalan bin yıllık hata: Statik ritimler plastik yaratımın tek unsuru gibi görünüyor.

Plastik sanatlarda yeni bir unsuru ilan ediyoruz: Gerçek zamanı algılayışımızın temel biçimleri olan kinetik ritimler...

Sanat, insanın yorulmak bilmez yaşamının geçtiği ve eylemde bulunduğu her yerde ona eşlik etmek için çağrılır: iş yerinde, büroda, işte, dinlenmede ve boş zamanda; iş günlerinde ve tatillerde, evde ve yolda, böylece insandaki yaşam ateşi sönmesin."