Temmuz'da ara zam tartışmaları:

Haklar uğruna mücadele yoksa hak da yok

Sendikalara hâkim olan bürokrasinin oynadığı uğursuz rol, sermaye partilerinin işçi ve emekçilerin sınıf bilincini bulandırmaları, iktidarın baskıcı ve zorba politikaları sosyal yıkım programının uygulanmasını mümkün kılan başlıca etkenlerdir. Ancak bu şartlar bir kader değildir. Bu gidişatı değiştirmek, işçi sınıfının hak ve çıkarlarını esas alan örgütlü bir mücadeleyi büyütmekle mümkündür. Zaten başka bir çıkış yolu da bulunmamaktadır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 06 Temmuz 2025
  • saat-icon
  • 18:30

Temmuz ayının gelmesiyle birlikte ücretlere ara zam tartışmaları da başladı. İktidarın uyguladığı ekonomi programının temel ayaklarından biri, belki de ilki düşük ücret dayatmasıdır. Bu dayatma alım gücü her geçen gün gerileyen ücretliler için ağır sonuçlara yol açmaktadır. Yılın başında belirlenen asgari ücrete, resmi enflasyonun dahi altında kalan %30 oranında zam yapıldı. İşçiler zamlı maaşı almadan, belirlenen asgari ücret açlık sınırının altında kaldı. 

Artan hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon karşısında “kuşa” dönen asgari ücrete milyonlarca işçi mahkûm edilmiş durumda. İşçilerin bir kısmı asgari ücretin bile altında kalan bir ücretle çalışırken, diğer kısmı ise asgari ücretin biraz üstünde, yoksulluk sınırının çok altında bir ücretle çalışıyor. Asgari ücret 22 bin lira iken sendikaların açıkladığı açlık sınırı 26, yoksulluk sınırı ise 82 bin lira civarında.

Saray iktidarı koyu bir emek düşmanı program uyguluyor. Sermaye sınıfı ise bu vahşi programa hem tam destek veriyor hem kendi fabrika ve işletmelerinde uyguluyor. Göründüğü kadarıyla “propaganda” sınırlarında kalan eleştiriler dışında, diğer düzen partilerinin de programa ciddi bir itirazları bulunmuyor. Yani sermaye sınıfı ve onun düzeni bir bütün olarak işçi ve emekçilere yoksulluk ve sefaletin kalıcı hale getirildiği yaşamlar dayatıyor. 

Sendikalı sendikasız, büyük küçük işletmeler fark etmeksizin birbirine paralel atılan adımlarla karşı karşıyayız. Ocak zamları sürecinde bu oranlar masaya konuldu. Sendikalı işyerlerinde yıl içinde gündeme gelen TİS süreçlerinde de önerilen zamlar, AKP-MHP rejiminin uyguladığı ekonomi programının öngördüğü sınırları aşmadı. Asgari ücret zammı üst sınır olarak kabul edildi, birçok fabrikada ise bu oranların çok altında ücret artışları oldu. CHP’li belediyelerde, petrokimya işkolundaki TİS süreçlerinde ortaya çıkan tabloda bu durumu doğruluyor. Kamu işçilerine önerilen yüzde 16’lık zam, iktidarın düşük ücret politikasındaki ısrarını ortaya koymakla kalmıyor; aynı zamanda yaklaşan kamu emekçileri toplu sözleşme süreci ile MESS Grup TİS sürecine dair de önemli bir işaret veriyor. Bu durum, saldırının bütünlüklü olduğunu ve tüm sektörlerdeki işçileri hedef aldığını açıkça gösteriyor.

Bu dayatmalara karşı halihazırda direnen ve mücadele eden işçilerin toplam tablo içinde sınırlı kaldığı açık. Ancak iktidarın dayattığı bu sefalete karşı, milyonlarca işçi ve emekçinin içinde biriken öfke ve tepki, gündelik yaşamın her alanında somut biçimde gözlemlenebilen bir gerçek.

CHP, Temmuz ayının yaklaşması üzerine asgari ücrete ara zam yapılması gerektiğini dile getirdi ve bu konuda bazı girişimlerde bulundu. Göründüğü kadarıyla hem iktidarı buradan sıkıştırmak hem de çalışma ve yaşam koşulları iyiden iyiye kötüleşen emekçi kitlelerden destek devşirme peşinde.

 Emekçilere dayattığı derin sefaletin farkında olan ancak ekonomi programını pervasızca uygulamaya devam eden Saray rejimi ise, ara zam tartışmalarında muğlak açıklamalar yapıyor, işçi ve emekçileri oyalamak için kirli oyunlar kuruyor. 

Asgari ücrete ve diğer tüm ücretlere ara zam yapılması kuşkusuz tartışma götürmez bir ihtiyaçtır. Zira asgari ücretle açlık sınırı arasındaki açı, işçiler aleyhine sürekli açılıyor. Bu yakıcı bir ihtiyaç’a rağmen bazı AKP şefleri “zam yok” diye beyanatlar veriyor. 

Bu koşullarda işçilerin kayda değer bir zam alabilmesi için, mevcut atıl tablodan çıkmaları şarttır. Durup beklemenin, olup biteni seyretmenin ya da yalnızca öfkelenmenin hiçbir yararı yoktur. Bu sınırların ötesine geçmek, somut ve kararlı adımlar atmak gereklidir. Fabrikalarda ve işletmelerde işçi sınıfı tabandan iradesini birleştirmeli, sefalet dayatmalarına karşı haklı ve meşru talepleri için mücadeleye atılmalıdır.  Mücadele olmadan hak da olmaz; bunu her gün, sayısız örnek yeniden ve yeniden göstermektedir.

Bu süreçte özel önem taşıyan bir diğer konu ise, sınıf dayanışmasının güçlendirilmesi ve ortak mücadele zeminlerinin örülmesidir. Devam eden grev ve direnişlerle etkin bir dayanışma örgütlemek, sınıf mücadelesini büyütmeye çalışmak ve bu direnişlerin kazanımla sonuçlanması için çaba harcamak, tüm işçi sınıfının ortak sorumluluğudur. İktidarın dayattığı sefalete karşı örgütlenen grev ve direnişler, sınıf mücadelesinin bugünkü düzeyinde önemli çıkış noktaları haline gelebilir. Bu direnişlerin, düzenin ve sendika bürokrasisinin çizdiği sınırları aşarak saldırıları püskürtmeyi başarması, yalnızca kendileri için değil, tüm işçi sınıfı için bir kazanım olacaktır. Bu tür örneklerin çoğalması ve belli ölçüde başarı elde etmeleri, temmuz ayıyla birlikte gündeme gelen ara zam tartışmalarında da belirleyici bir basamak haline gelebilir.

İşçi sınıfı ve emekçiler, sefalet ücreti dayatmalarını ve krizin faturasının yarattığı ağır yıkımı ancak kendi birliği, mücadelesi ve dayanışmasıyla püskürtebilir. Milyonlarca işçinin bilinç ve örgütlülük düzeyinde yaşadığı zayıflık, sendikalı işçilerin oranının dahi oldukça düşük olması, AKP-MHP rejiminin elini kolaylaştırmaktadır. Sendikalara hâkim olan bürokrasinin oynadığı uğursuz rol, sermaye partilerinin işçi ve emekçilerin sınıf bilincini bulandırmaları, iktidarın baskıcı ve zorba politikaları sosyal yıkım programının uygulanmasını mümkün kılan başlıca etkenlerdir. Ancak bu şartlar bir kader değildir. Bu gidişatı değiştirmek, işçi sınıfının hak ve çıkarlarını esas alan örgütlü bir mücadeleyi büyütmekle mümkündür. Zaten başka bir çıkış yolu da bulunmamaktadır.

E. Eren Yılmaz