“Abdallah kazandı, Filistin kazanacak!”

Onlarca yıldır Fransa'da hapiste tutulan, Filistin direnişinin simge ismi Georges Abdallah, bu hafta itibarıyla özgürlüğüne kavuşarak vatanı Lübnan’a döndü. Georges Abdallah’ın Özgürlüğü İçin Birleşik Kampanya bileşenlerinden biri olan İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu/BİR-KAR Paris kolektifi ile Abdallah’ın özgürlüğüne kavuşması, bunun Fransa’daki etkilerini ve öncesinde sürdürülen kampanya deneyimi üzerine konuştuk.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 03 Ağustos 2025
  • saat-icon
  • 15:30

Merhaba, BİR-KAR olarak yıllardır Georges Abdallah’a Özgürlük çalışmalarının parçasısınız. Bu yıl ise daha aktif bir şekilde kolektifin içinde yer aldınız. Ve Abdallah artık özgür. Öncelikle bu kolektifteki deneyiminiz üzerinden özgürlük kampanyasına dair neler söylemek istersiniz?

BİR-KAR olarak, uzun yıllardır Georges Abdallah’ın özgürlüğü talebiyle sürdürülen çalışmaları yakından takip ediyor, eylem ve etkinliklere katılım sağlıyorduk. Ancak 7 Ekim sonrasında Filistin davasının yeniden gündemin merkezine oturması ve artan uluslararası eylemlilik süreciyle birlikte, biz de platform olarak Georges Abdallah’ın özgürlüğü için verilen mücadeleye daha güçlü destek verme kararı aldık ve Georges İbrahim Abdallah’ın Özgürlüğü İçin Birleşik Kampanya’nın (CUPLGIA) bileşeni haline geldik.

2005 yılında kurulan Birleşik Kampanya, esasında farklı politik geleneklerden sol, ilerici ve devrimci yapıların oluşturduğu; eylem ve etkinlikler örgütleyen uzun soluklu bir dayanışma ağını ifade ediyor ve Abdallah’ın devrimciliğinde vücut bulan direnişin sol hattını temsil ediyor.

Bu süreçte Abdallah’ın tutuklandığı tarih olan 24 Ekim’e denk gelen hafta sonu tutsak bulunduğu Lannemezan Hapishanesi önündeki gelenekselleşen eylemler, Paris’te binlerin katıldığı kitlesel yürüyüşler, onlarca farklı ülkede (Fransa, İspanya, Lübnan, Türkiye, ABD…) düzenlenen protestolar, dayanışma yemekleri, afiş çalışmaları ve paneller dahil olmak üzere farklı biçimlerde ve alanlarda pek çok faaliyet gerçekleştirildi.

BİR-KAR olarak biz de Birleşik Kampanya’ya katıldığımız ilk andan itibaren tüm faaliyetlerde etkin bir çaba gösterdik. Kendi etkinliklerimizde de Abdallah’ın özgürlüğü talebini yükselterek kitlemiz nezdinde bu mücadeleyi görünür kıldık. Kampanya’nın Paris ve çevresindeki birkaç banliyö ile sınırlı çalışma alanını genişleterek, özellikle Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmenlerin yoğun yaşadığı bölgelerde çeşitli afiş çalışmaları gerçekleştirdik. 2024 sonbaharında mahkememin aldığı ancak uygulanmayan tahliye kararının ardından polis tarafından pek çok eylemimiz “güvenlik” gerekçesiyle yasaklansa da BİR-KAR olarak her zaman alanlarda olduk.

Birleşik Kampanya bünyesinde özellikle son bir yılda yürüttüğümüz yoğun çalışmalar bize bir kez daha şunu gösterdi: Kolektif direniş ve dayanışma, en ağır tecrit zincirlerini bile kırabilecek bir politik güç yaratır. Yıllardır kesintisiz bir şekilde süren eylemler, kampanyalar ve faaliyetler Georges Abdallah’ın direnişçi kimliğiyle birleşince, yalnızca Abdallah’ın kendisinin değil, Filistin ve Ortadoğu halklarının direnişinin de gündemde kalmasını sağlamıştır.

Şüphesiz ki Georges Abdallah yalnızca bir politik tutsak değil; aynı zamanda direnişin onurlu yüzü ve enternasyonal dayanışmanın simgesiydi. Artık özgür, ancak bu durum Birleşik Kampanya açısından bir son değil; aksine, uluslararası politik tutsakların, Filistin’in ve ezilen halkların özgürlük mücadelesinin büyütülmesi açısından önemli bir dayanak noktasıdır. Öyle ele alınmalıdır. Bizim için Abdallah’ın mücadelesi, kolektif hafızanın ve devrimci iradenin ete kemiğe bürünmüş halidir.

Tüm bu özelliklerinin yanı sıra, 41 yıldır siyasal görüşlerinden ve devrimci tutumundan bir gün olsun ödün vermeden zindanlarda direnen Georges Abdallah’ın, özellikle Fransa’daki birçok sol çevreye ve genç militanlara ilham kaynağı olduğu gerçeğinin de altı önemle çizilmelidir.

Georges Abdallah 41 sene sonra özgürlüğüne kavuştu. Fransız yasalarına göre bile çok uzun yıllar önce özgür olmalıydı. Oysa akıl almaz hukuksal garabetlerle tutsak tutulmaya devam edildi. Şimdi bu tahliye kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Georges Abdallah’ın 41 yıl sonra özgürlüğüne kavuşması, esas olarak başta Filistin olmak üzere halkların direnişinin ve örülen uluslararası örnek dayanışmanın bir sonucudur. 1984 yılında yakalandıktan sonra sistematik politik bir yargılama ve siyasi şantaj uygulamalarıyla tutsak tutulan Abdallah’ın, burjuva devletinin yasaları gereğince bile 1999’dan beri serbest bırakılması gerekirken, çeyrek yüzyıl boyunca özgürlüğü engellenerek iradesi kırılmak istendi.

Üstelik Abdallah’ın ilk iki yıl avukatlığını yapan kişi bile, sonradan anlaşıldığı üzere Fransa devletinin ajanı çıktı. Abdallah, yıllarca emperyalist devletlerin – özellikle ABD ve İsrail’in – siyasi baskısı ve intikamcı tutumu nedeniyle içeride tutuldu. ABD, Georges Abdallah’ın serbest bırakılmaması için Fransa’ya yıllarca açıkça politik baskı uyguladı; yargı sürecine açıktan müdahale etti.

Bugün alınan bu tahliye kararı ise, Abdallah’ın Lannemezan Hapishanesi önünden başlayan ve dünyanın dört bir yanına yayılan özgürlük talebinin ve uluslararası dayanışmanın somut bir zaferidir. Georges Abdallah’ın özgürlüğü, tüm politik tutsaklar ve Filistin davası için de moral kaynağıdır artık.

Abdallah’ın özgür kaldığı dönemde Macron’un Filistin’i resmi olarak tanıma kararını yakında açıklayacağını ilan etmesi nasıl değerlendirilmeli?

Macron’un Filistin’i tanıma yönündeki beyanları, esas olarak yükselen toplumsal muhalefeti ve Fransa’daki Filistin dayanışmasının tepkisini yatıştırma, aynı zamanda bu tepkileri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme çabasının bir ürünüdür. Bu açıklamalar, Macron hükümetinin Filistin halkının yanında samimi bir biçimde yer aldığını değil; aksine, sokaklardaki halk öfkesinden duyduğu kaygıyı ve son seçim sonuçları ve kızışan uluslararası rekabet üzerinden kendisini yeniden konumlandırma arayışının ürünüdür.

Georges Abdallah’ın özgürlüğünün tam da bu dönemde gündeme gelmesi rastlantı değildir. Uzun yıllardır sürdürülen tahliye talepleri, Fransa’daki Filistin dayanışmasının giderek yükselmesi ve oluşan kamuoyu baskısı, Macron hükümetini manevra yapmaya zorlamıştır.

Özellikle Marsilya Limanı’nda İsrail'e silah sevkiyatını engelleyen liman işçilerinin direnişi; Georges Abdallah’a özgürlük talebiyle ülke genelinde onlarca kentte düzenlenen eylemler; Lannemezan Hapishanesi önünde her yıl yapılan geleneksel protestonun bu yıl benzeri görülmemiş şekilde kitleselleşmesi ve son olarak Gazze ablukasını delmeye çalışan insani yardım gemisi Madleen’de bulunan milletvekili Rima Hassan’ın Paris’te karşılanmasının Georges Abdallah’a destek mitingiyle çakışması sonucu 200 bini aşkın kişinin “Abdallah’a Özgürlük” sloganları atması gibi gelişmeler, Macron ve hükümetini geri adım atmak zorunda bırakmıştır.

Abdallah’ın tahliyesi ve Filistin’in tanınacağı yönündeki açıklamalar, Fransa’nın Filistin meselesine dair imaj tazeleme çabasının ve iç politikada halkı yatıştırma stratejisinin bir parçası olarak okunmalıdır. İsrail’in açık müttefiki olan Macron’u bu adımları atmaya zorlayan şey, Filistin halkının ezilemeyen direnişi ve uluslararası dayanışmanın giderek büyüyen etkisidir.

Öte yandan, kapitalist ve emperyalist Fransız devleti, hiçbir koşulda direnişçi ve mazlum Filistin halkının gerçek dostu olamaz. Bu dostluk ancak halkların ve işçilerin birleşik mücadelesiyle mümkündür. Macron’un attığı bu adımlar, diplomatik ve politik manevralardan ibarettir. Dolayısıyla, buradan Filistin halkı lehine kalıcı ve anlamlı bir kazanım çıkması beklenmemelidir.

Fransa da ABD gibi manipülasyonları ve propaganda araçlarıyla kendini demokrasi ve özgürlük ülkesi olarak pazarlıyor. Abdallah’ın özgürlüğü bu açıdan Fransız politik yaşamında nasıl okunuyor?

Fransa ve diğer Batılı ülkelerin kendilerini evrensel değerlerin ve özgürlüklerin beşiği olarak sunması, uzun yıllar boyunca hem dünya kamuoyuna hem de kendi toplumlarına yönelik kullandıkları bir propaganda söylemi olmuştur. Ancak bugün kapitalizmin yaşadığı krizler, gerçekleri o kadar yalın ve sarsıcı biçimde ortaya koyuyor ki, bu propagandanın emekçi kitleler nezdindeki inandırıcılığı her geçen gün giderek azalıyor. Fransız burjuvazisi ve hükümeti ise işçi sınıfı ve emekçilere yönelik hakları geri almaya, sömürüyü artırmaya ve baskı uygulamalarını güçlendirmeye çalışmaktadır.

Georges Abdallah’ın yıllarca süren tutsaklığı, Batılı devletlerin özgürlük ve insan hakları söylemlerinin nasıl bir riyakârlık taşıdığını göstermek için tek başına yeterlidir. 41 yılı aşkın süredir devam eden bu tutsaklık ve süregelen mahkeme süreçleri, Fransa’da “yargının bağımsızlığı” ve “insan haklarının evrenselliği” gibi söylemlerin aslında büyük bir aldatmacadan ibaret olduğunu ortaya koyan bir turnusol işlevi görmüştür. Süreç Fransa’nın “bağımsız hukuk devleti” iddiasının, uluslararası emperyalist dengelere, müttefiklerinin baskılarına ve iktidarın siyasal emellerine ne kadar açık olduğunu herkese göstermiştir. Fransa Abdallah’ı keyfi bir biçimde çeyrek asır boyunca tutsak ederek demokrasi ve insan haklarının beşiği olma idiasının gerçekte ne kadar altının boş olduğunu göstermiştir.

Bu gerçek, başta Filistin davası olmak üzere, anti-emperyalist ve devrimci mücadelelerin Fransa’da karşılaştığı sistematik baskıyı da açıklıyor.

Son olarak BİR-KAR Fransa adına bundan sonraki mücadele için neler eklemek istersiniz?

Georges Abdallah’ın özgürlüğü mücadelesine omuz vermek, yurtdışında yaşayan Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmen işçiler olarak, yaşadığımız yereldeki bir gündemin doğrudan parçası olmak açısından oldukça değerliydi. Bu vesileyle, enternasyonal dayanışma ve Filistin davasına dair yeni mücadele deneyimleri ve pratikleri edinmiş olduk.

Filistin’e, enternasyonal dayanışmaya ve tüm politik tutsaklara sahip çıkmanın; emperyalizme ve her türden baskıya karşı mücadeleyi Türkiye’de olduğu gibi burada da büyütmenin son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.

“Abdallah kazandı, Filistin kazanacak!” şiarıyla yürüttüğümüz çalışmalar kararlılıkla sürmelidir. Öte yandan, Fransız sermaye devleti yeni saldırı yasaları hazırlıyor. Yılın iki resmî tatil gününü kaldırmaktan sosyal yardımları gasp etmeye kadar uzanan bu düzenlemeler, işçi sınıfına yönelik kapsamlı bir saldırı dalgasının habercisidir.

Bizler, bir yandan bu mücadeleye Abdallah’ın özgürlüğünden aldığımız moral güçle emperyalist saldırganlığın Ortadoğu haklarına dayattığı yıkıma karşı mücadele ederken, öte yandan Fransız işçi sınıfı ve emekçileri bekleyen saldırı programlarına karşı direnişi büyüteceğiz.

Üstelik, Filistin davasıyla işçi ve emekçilere dönük saldırı yasaları arasındaki kopmaz bağın, bugünün koşullarında çok daha net bir şekilde görünür hâle geldiğini düşünüyoruz.

Bize ve tüm devrimcilere düşen görev, bu düzene karşı işçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların birleşik mücadele cephesini yaratmak ve sosyalizm davası büyütmektir.

Kızıl Bayrak / Paris