Ormanlar yanıyor, sermaye kazanıyor…

Asıl “kundakçı” kim?

Evet, yangınlar bir doğa olayıdır. Evet, birçok yangında insan faktörü belirleyici bir rol oynar. Ancak asıl suçluyu görmek isteyen her işçi ve emekçinin sorması gereken ve esas faili ortaya çıkaracak olan sorular başkadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 03 Ağustos 2025
  • saat-icon
  • 09:30

Son yıllarda dünyanın pek çok yerinde büyük orman yangınları yaşandı. Avustralya, Yunanistan, Bolivya, Sibirya, Kanada ve Türkiye’de başlayan ve uzun süre söndürülemeyen yangınlar, büyük felaketlere yol açtı. Kapitalist sistemin ürünü olan iklim krizi bu yangınların çoğalmasının başat sebebi iken alınmayan önlemler, kaynakların doğru kullanılmaması, hükümetlerin kapitalist çıkarları önceleyen politikaları, doğa olayı olarak nitelendirilen yangınları yıkıcı felaketlere dönüştürdü.

Kapitalist sistemde, fosil yakıt kullanımının sürdürülmesi, neo-liberal politikaların kamusal önlemler için gerekli kaynakların aktarımını engellemesi, usulsüz ve yaygın madencilik faaliyetleri, turizm yoluyla yüksek kâr elde etme amacıyla yeşil ve tarım alanlarının ranta açılması, plansız yapılaşma ve doğanın kâr aracı olarak görülmesi gibi birçok unsur, doğa olaylarının felakete dönüşmesinin başlıca nedenleridir.

Bu yönüyle, yaşanan afetleri felakete çeviren şey doğrudan kapitalist sistemin kendisi ve bu sistemin çıkarlarını toplumun ve doğanın korunmasının önüne koyan siyasi iktidarların tercihleridir. 

Bugün yangınlar, yaşanılan can kayıpları ve yıkımla birlikte herkes tarafından tartışılırken ne yazık ki çoğu zaman göz ardı edilen, ya da özellikle unutturulmak istenen basit gerçek budur.

Aynı tartışmalar aynı ihmaller(!) aynı açıklamalar

Ülkenin dört bir yanında ormanlar küle dönerken, 2021 yılında yaşanan büyük yangınların ardından yapılan tartışmaları yeniden yaşıyoruz: Yangına müdahale yetersiz, ekipman eksik, yangın öncesinde hiçbir önlem alınmamış ve yangınların yarattığı yıkımdan hiçbir ders çıkarılmamış... Artık yaşananları yalnızca “ihmal” olarak adlandırmak yetersiz kalıyor. Çünkü açıkça görülüyor ki, söz konusu olan bir ihmal değil, açık sınıfsal tercihlerdir.

Bursa, Mersin, Aydın, Uşak, Karabük, Elazığ ve Maraş başta olmak üzere birçok bölgede yangınlara havadan müdahale yine yetersiz kaldı, orman yolları üzerinden ulaşımda ciddi zorluklar yaşandı. Havadan müdahalenin geç ve sınırlı olması, gece görüşlü uçakların eksikliği, yangınların büyümesine neden oldu. Müdahaleler, önceden hazırlanmış bir plan ya da koordinasyona değil, daha çok gelişigüzel ve dağınık çabalara dayandı.

Bursa’da bir itfaiye işçisi hayatını kaybetti. Eskişehir’deki orman yangınına müdahale eden ekipten ise 10 kişi yaşamını yitirdi. Böylece yalnızca 2025 yılında, İzmir Ödemiş’te 3, Eskişehir Seyitgazi’de 10 ve Bursa’da 1 olmak üzere toplam 14 kişi orman yangınlarında hayatını kaybetti. Ayrıca bir yangın söndürme tankerinin yolda devrilmesi sonucu 3 kişinin daha yaşamını yitirmesiyle, 2025’in ilk altı ayında orman yangınlarında ölenlerin sayısı 17’ye ulaştı.

Geçtiğimiz beş yıl boyunca orman yangınlarında hava araçlarının yetersizliği sürekli tartışma konusu olmuştu. Gerekçe ise her seferinde "bütçe yetersizliği" olarak sunuldu. Ancak son yangınlarda da hava aracı yetersizliği sürdü. Dahası, Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) orman koruma ve yangınla mücadele yatırımları bütçesinin 2024-2025 döneminde yarı yarıya azaltıldığı ortaya çıktı.

Saray rejiminin “tasarruf” politikaları kamu hizmetlerini hedef alırken, OGM’de çalışan işçi ve memur sayısında da ciddi azalmalar yaşandığı görüldü. Elbette mesele yalnızca "bütçe yokluğu" değildir. Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı OGM, uçak alımına bütçe bulamazken, elindeki arızalı uçakları tamir etmezken, yangın ekiplerine koruyucu kıyafet dahi sağlamazken, aynı kurumun bütçesinin bir kısmını faiz gelirine yatırdığı, Azerbaycan’da tesis yaptırdığı, geri kalan kaynakların ise makam odası dekorasyonu gibi “önemli” kalemlere harcandığı basına yansıdı.

AKP’den bilindik oyunlar

Ormanlarda ormancılık dışı faaliyetlere izin veren, sermayenin doğayı talan etmesini kolaylaştıran yasalar çıkaran, doğasını savunan emekçilerin üzerine jandarma gönderen iktidar, pişkince açıklamalar yaparak suçu üzerlerinden atmaya çalışıyor. Gözaltı ve tutuklamalarla suçu bireylere yükleyip sorumluluktan sıyrılmaya çalışırken, bir yandan da her zamanki gibi “terör” demagojisiyle şovenist duyguları kışkırtarak toplumu bu yakıcı gerçeklerden uzaklaştırmaya çabalıyor. Diğer yandan ise ihmaller nedeniyle yaşamını yitiren orman işçilerini “şehit” ilan ederek arsızca siyasi rant devşirmeye çalışıyor. Bursa’da yangını söndürmeye çalışan köylüler, elinde çakmak olduğu iddia edilen bir kişiyi linç etmeye kalkıştı. Bu tür tartışmalarla emekçilerin dikkatini dağıtmayı, günlerce söndürülemeyen yangınları, yetersiz teçhizatı ve bütçenin nereye harcandığını sorgulamalarını engellemeyi hedefliyor AKP. Bunun yanı sıra Diyanet yangınla mücadele için “dua programı” düzenledi. AKP-MHP iktidarı, ülkenin dört bir yanını saran orman yangınlarını “iklim krizi” ya da “rüzgârın ters yönde esmesi” gibi gerekçelerle açıklamaya çalıştı. Köylüler çıplak elleriyle alevlere müdahale etmeye çalışırken yapılan bu açıklamalar, iktidarın yüzsüzlüğünün yeni bir göstergesi oldu.

Orman alanlarından geçen elektrik nakil hatlarının yangınlara neden olduğu daha önce defalarca tespit edilmişti. Bu alandaki özelleştirmelerden büyük rant elde eden yandaş şirketlerin bakım ve onarım yapmaması, rejimin ise bunu yalnızca izlemekle yetinmesi, kundakçıların kimler olduğu hakkında açık bir fikir vermektedir. Meclis’ten geçirilen talan yasalarıyla ormansızlaştırmanın yasal kılıfı oluşturulurken, yangınlar sonrasında bu alanların hemen ranta açılması elbette bir tesadüf değildir. Maden şirketlerine peşkeş çekilen bölgelerde yangınların çıkması da tesadüf değildir. 

Tekrarlanan yangınlar ve yarattıkları tahribatın sorumlusu, buna karşı hiçbir önlem almayan, ormanların yanmasını veya yakılmasını “yeni rant fırsatları” olarak gören yağmacı ve talancı rejimdir. Yangınları söndürme sırasında işçilerin toplu şekilde hayatını kaybetmesi de aynı politikaların doğrudan sonucudur. Evet, yangınlar bir doğa olayıdır. Evet, birçok yangında insan faktörü belirleyici bir rol oynar. Ancak asıl suçluyu görmek isteyen her işçi ve emekçinin sorması gereken ve esas faili ortaya çıkaracak olan sorular başkadır:

Yangınlardan sonra bu araziler ne oluyor? Birbiri ardına yaşanan felaketlerden kimler kâr sağlıyor? Yangınlara ve diğer afetlere karşı önceden neden önlem alınmıyor? Bizden toplanan vergiler nerelere harcanıyor? Kestel’de yanan alanın çevresine kısa süre önce maden arama ruhsatı verilmiş olması, bu sorulara verilecek en açık yanıtlardan biridir. Her yangında “suçlu” arayan iktidar, tüm bu yaşananlar üzerinden bakıldığında, esas kundakçının bizzat kendisi olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Her yıl tekrarlanan orman yangınlarında ortaya çıkan tablo, bu rejimin yalnızca insana değil, doğaya, hayata ve tüm canlılara da düşman olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bugün esas mesele, emekçilerin bu çürümüş ve karanlık rejime daha ne kadar tahammül edecekleridir.