“Tarih karanlığa büründüğünde, işçi sınıfı göreve çağrılır”
Cenovalı bir CALP işçisine ait olan başlıktaki söz, işçi sınıfının tarihsel rolüne dair bir vurgu olduğu gibi, kapitalist emperyalizmin karanlığı karşısında bu rolünü oynamaya dönük bir çağrıdır aynı zamanda. İşçi sınıfının kendi tarihsel rolünü yeniden üstlenmesi ve örgütlü bir güç olarak tarih sahnesine çıkması, insanlığın geleceği için yaşamsal önem taşımaktadır.
Avrupa’nın dört bir yanından gelen liman işçileri, İtalya’nın Cenova kentinde düzenlenen eylemlerde bir araya gelerek İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırıma ve Batılı devletlerin savaş yanlısı tutumlarına karşı ortak mücadele kararı aldı. Grevler ve liman blokajlarıyla şekillenen bu eylemler, yalnızca Filistin halkına dönük dayanışmanın değil, aynı zamanda işçi sınıfının savaş politikalarına karşı yükselttiği sesin de simgesi haline geldi. Cenova’daki buluşma, işçi sınıfını bir kez daha savaş karşıtı mücadelenin merkezine taşırken, hükümetlerin ikiyüzlü dış politikalarına duyulan öfkenin giderek büyüdüğünü de ortaya koydu.
İşçi sınıfı, tarih boyunca yalnızca üretimin değil, aynı zamanda eşitliğin, barışın ve adaletin de gerçek taşıyıcısı olmuştur. 22 Eylül’de İtalya’da başlayan ve 28 Eylül’e kadar büyüyerek devam eden liman işçilerinin grevleri, bu tarihsel rolün bir kez daha altını çizdi. Grev yalnızca bir iş bırakma eylemi değil, soykırımcı emperyalisti-siyonist güçlerin lojistik damarlarını kesmeye yönelik etkili bir karşı duruştu aynı zamanda. İşçi sınıfı, bu eylemlerle savaş makinelerine karşı kendi direniş cephesini kurabileceğini tüm dünyaya ilan etti.
Cenova’da binlerce liman işçisi, İsrail’e askeri teçhizat taşıyacak bir konteyner gemisinin yüklenmesini engelledi. Limanı abluka altına alan işçiler, greve gitmekle kalmadılar, sermayenin savaş sevkiyatına doğrudan müdahale ederek geminin yük almadan limanı terk etmesini de sağladılar. Bu olay, işçilerin üretim ve dağıtım zincirinde pasif bir unsur değil, aktif ve belirleyici bir özne olduklarını bir kez daha gösterdi. CALP sendikasının açıklamasına göre, askeri ekipman taşıması planlanan gemi, yükünü alamadan limanı terk etti. Soykırımcı İsrail’e silah taşıyan sermayenin gemileri, işçi sınıfının kolektif iradesi karşısında geri çekilmek zorunda kaldı.
Eylemin etkisi yerel bir grevle sınırlı kalmadı. Cenova’da bir araya gelen uluslararası liman işçileri heyetleri, Avrupa çapında ortak bir savaş karşıtı mücadele için de adımlar attı.
Yunanistan’dan ENEDEP, Fransa’dan CGT, Slovenya’dan SZPD, Kıbrıs’tan SEGDAMELIN, Bask bölgesinden LAB ve Almanya’dan Hamburg limanındaki Verdi İş Konseyi temsilcileri, İtalyan taban sendikası USB’nin ev sahipliğinde bir araya geldi. Mücadele ortaklaştırıldı, hedefler netleştirildi. “Liman işçileri savaş için çalışmaz” sloganı etrafında birleşen delegasyonlar, “limanların silah sevkiyatına kapatılması, Filistin’e yönelik işgalin ve soykırımın durdurulması, insani yardım koridorlarının açılması, limanların silah sevkiyatına kapatılması ve Avrupa’nın yeniden silahlandırılmasına son verilmesi” taleplerini içeren ortak bir bildiri hazırladı.
Cenova’daki toplantı, 28 Şubat’ta Atina’da yapılan ilk buluşmanın devamıydı. O toplantıdan sonra Marsilya, Pire ve Cenova’da askeri gemilere karşı üç koordineli abluka eylemi gerçekleştirilmişti. En dikkat çekici olanı ise 20 Haziran’da Cenova’da gerçekleşmişti. O eylem, 22 Eylül grevlerinin moral ve politik zeminini oluşturdu. CGIL gibi büyük konfederasyonların uzlaşmacı, hatta eylemi sabote etmeye yönelik tutumuna rağmen, İtalya genelinde yaklaşık bir milyon kişi bu eylemlere katıldı. Bürokratik sendikal yapılara rağmen işçi sınıfının nasıl bir mücadele enerjisinin olduğu Cenova’da görüldü.
Cenova işçilerinin eylemlerinden biri de “Sumud Filosu’na olası bir saldırı durumunda limanı abluka altına alacaklarını” ilan etmeleri oldu. Bu uyarı sözde kalmadı, eyleme dönüştü. Filistin Yeni Sendikalar Federasyonu’nun temsilcisi, Filistinli sosyal medya hesaplarının “İtalya’dan gelen çatışma ve direniş görüntüleriyle dolup taştığını” aktararak bu direnişin etkisini vurguladı. “Genelde trajedi görüntüleri gönderen bir ülkeden bu kez dayanışma görüntülerinin gitmesi, bu çaresizlik ortamında temiz bir nefes gibi oldu,” sözleri, işçi sınıfının yükselttiği mücadelenin yarattığı moral gücü ortaya koyuyor.
Filistin halkıyla dayanışma, yalnızca vicdan meselesi değil, doğrudan savaş karşıtı bir sınıf duruşudur. Bu duruşun işçi sınıfının farklı kesimleri tarafından da benimsenmesi durumunda soykırım durdurulabilir ve hem ırkçı-siyonistlerden hem onların suç ortaklarından hesap sormanın kapıları açılabilir.