Ülke, iki haftadır sahte diploma skandalını konuşuyor. Resmî açıklamalara göre, bazı suç şebekeleri, devletin elektronik arşiv ve imza sistemine girerek sahte diplomalar düzenlemişler. Bununla yetinmeyip, ehliyet, sabıka kaydı, bilirkişi raporları, mahkeme kararları, tapular, sağlık raporları vb. gibi aklınıza gelebilecek birçok belgede sahtecilik yaparak bu belgeleri üretip satmışlar. Bu suç örgütlerinin yalnızca kamuda görev yapan 10 binden fazla kişiye sahte belge temin ettiği iddia ediliyor. Kimlerin bu “hizmetten” faydalandığına bakınca rezilliğin boyutları daha açık bir şekilde gün yüzüne çıkıyor. Osmanlı hanedan varislerinden üniversite öğretim üyelerine, tanınmış psikologlardan ameliyat yapan sahte doktorlara, çürük bina inşa eden çakma mühendislerden çapsızlığı yaptığı her konuşmada açığa çıkan siyasetçilere kadar pek çok kişi bu çetelerin müşterileri arasında yer alıyor.
İktidar, her zamanki yüzsüzlüğüyle sorumluluk almadan, yaşanılanları sanki münferit bir olay ya da birkaç kendini bilmezin işiymiş gibi gösteriyor. “Devlete sızmış bir çete açığa çıkarılmış, bunlar gözaltına alınmış, safra dışarı atılmış, vücut kurtarılmış” pozlarıyla açıklamalar yapıyor.
Oysaki sömürü ve baskı üzerine kurulu, usulsüzlük, rüşvet ve çete ağlarıyla örülmüş bu rejim, çürümüş bir cesetten farksız haldedir. Hastaneler “yeni doğan çeteleriyle”, yargı makamları “rüşvet ağlarıyla”, sınav sistemleri çıkar odaklarıyla sarılmış durumdadır. Rant, yolsuzluk, mafyatik yapılar sistemin temel dayanağı haline gelmiştir. Her fırsatta dışarıya caka satmaya çalışan, boyundan büyük işlere kalkışıp her seferinde hüsrana uğrayan Erdoğan’ın “büyük ve güçlü Türkiye”sinin gerçek hali budur.
Yeni diploma skandalı, sömürü ve baskı üzerine kurulu düzenin tepeden tırnağa çürüdüğünü ve devlet içindeki çeteleşmenin artık üstü örtülemez bir hâle geldiğini ifşa eden örneklerden bir yenisidir sadece. Çeteleşme, yağma, talan arşa çıkmış, mızrak çuvala sığmaz hale gelmiştir.
Birçok işçi, bu tablonun liyakatsizlikten, kadrolaşmadan, yargı ve diğer organların siyasal baskı altında alınmasından, “demokrasinin” yok edilmesinden, şeffaflığın esamesinin bile okunmamasından…
Tek adam rejiminin alamet-i farikası olan benzer nedenlerden kaynaklandığını düşünebilir. Ancak bu, sadece buzdağının yüzeyde görünen kısmıdır. Gerçek sebepler ise çok daha derindedir.
Bugün yaşanılan tablonun esas nedeni, kuruluşundan bu yana sınıfsal eşitsizlik, sömürü ve baskıya dayanan, halkların inkârı ve hakların gaspına dayalı bir cumhuriyetin artık bir sınıra dayanmış olmasıdır. Çürüyen ve her tarafından kirli pislikler yayılan, sadece AKP’nin tek adam rejimi değil, bu rejimin içinde boy vermesine yol açan kapitalist düzenin ta kendisidir.
Çürüyen düzenle birlikte çürümemenin yolu, bu düzene karşı örgütlenmekten, onu yıkmak için mücadele etmekten geçmektedir.
Her ortaya çıkan yeni örnek yeniden doğrulamaktadır ki, çürüyen düzenden, çeteleşen devletten ortaya saçılan pislikleri ancak bir devrim temizleyebilir.
Emeğin Kurtuluşu’nun 62. sayısından alınmıştır…