ABD Başkanı Donald Trump, Pentagon’un resmi adını “Savunma Bakanlığı”ndan “Savaş Bakanlığı”na değiştiren bir kararnameyi imzaladı. “Savaş Bakanlığı”, ABD tarihinde 1789’dan 1949’a kadar kullanıldı. II. Dünya Savaşı sonrası ise “Savunma Bakanlığı” olarak değiştirildi. 1949 yılında “Savaş Bakanlığı”nın adının “Savunma Bakanlığı” olarak değiştirilmesi, II. Dünya Savaşı sonrasında şekillenen yeni dünya düzeninde ABD’nin hegemonya stratejisini ideolojik olarak meşrulaştırma girişimiydi. Bu isim değişikliğiyle birlikte ABD, dünya halklarına karşı yürüttüğü askeri saldırı ve işgalleri “barışçıl”, “savunmacı” ya da “özgürlük getirici” olarak sunmaya çalıştı. Ancak bu söylemlerin ardında yatan gerçek, ABD’nin dünya çapında yürüttüğü emperyalist yayılmacılık ve saldırganlıktı. Pentagon’un bu süreçlerdeki işlevi ise, tam anlamıyla bir “savaş bakanlığı” olarak çalışmasıydı. Bu nedenle Trump’ın önerisi, gerçeğin adlandırılmasıdır.
Trump, mevcut ismin “fazla savunmacı” olduğunu belirterek, eski adı geri getirmek istediğini söyledi. “Eskiden Savaş Bakanlığı’ydı ve o dönemde büyük başarılar elde ettik. Sonra politik doğrucu olduk ve ismini Savunma Bakanlığı yaptık,” diyerek bu değişikliğin arkasında yatan zihniyeti özetledi. 29 Ağustos Cuma günü Oval Ofis’te imzaladığı kararnamede Trump, Savunma Bakanı Pete Hegseth’e “Savaş Bakanı” diye hitap etti. Törende, “Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nı kazandığımızda kurumun adı ‘Savaş Bakanlığı’ydı. Bugün de benim için öyle. Sadece savunma değil, saldırı da istiyoruz,” ifadelerini kullanan Trump, ABD’nin son yıllarda savaşları kaybetmesinin nedenini ise “politik doğruculuk” ve “woke kültürü”ne bağladı. “Her savaşı kazanmalıydık, kazanabilirdik. Ama kazanmak istemedik çünkü politik doğrucu olduk,”ifadelerini kullandı, ABD emperyalizminin hegemonya alanında içine girdiği zayıflama sürecini yok saymaya çalıştı.
Trump’ın Pentagon’un adını yeniden “Savaş Bakanlığı” (Department of War) olarak değiştirme kararı, bir isim değişikliğinin ötesindedir. Fiiliyatta onlarca yıldır bir savaş makinesi gibi çalışan Pentagon’un adının artık resmen de “Savaş Bakanlığı”na dönüştürülmesi, aslında uzun süredir var olan bir gerçeğin çıplak biçimde kabul edilmesidir. Söz konusu gerçek, Pentagon’un hiçbir zaman bir savunma aygıtı olmadığı, en başından itibaren Amerikan sermayesinin silahlı kolu olarak işlev gördüğüydü. Trump’ın “Sadece savunma istemiyorum, saldırı da istiyoruz” şeklindeki açıklaması ise, ABD emperyalizminin hedeflerini doğrudan açığa vurmaktadır. Zira kapitalist/emperyalist devlet, doğası gereği savunma değil, saldırı üzerine inşa edilmiştir. Kapitalist devlet aygıtı hem içeride hem dışarıda tekelci burjuvazinin ihtiyaç ve çıkarlarını güvenceye alan örgütlenmiş bir şiddet aygıtıdır. Pentagon ise bu şiddetin uluslararası düzeydeki yürütme organı olmuştur. Dolayısıyla Trump’ın açıklamaları bilinen bir olgunun küstahça telaffuz edilmesidir. Pentagon, bugüne dek saldırganlığı “barış”, “özgürlük”, “insan hakları” v.b söylemlerle maskelemeye çalıştı. Ancak Trump’ın attığı adım ve kullandığı açık dil, bu ideolojik maskenin artık gereksiz hale geldiğini ortaya koymaktadır.
Kapitalizmin çok boyutlu krizi, emperyalizmi daha doğrudan, daha çıplak ve daha pervasız bir şekilde hareket etmeye zorlamaktadır.Emperyalist burjuvazi, artık liberal-demokratik örtülere ihtiyaç duymamakta; ideolojik kılıflar işlevsizleşmektedir. Gazze’de soykırım uygulayan Netanyahu’ya “kahraman” muamelesi yapan Trump, bu anlamda zorbalığın önde gelen lider figürlerinden biridir.Trump’ın siyasal açıdan pervasız dili, sermaye sınıfının ihtiyaç duyduğu çıplak şiddet biçimlerinin siyasal düzeyde meşrulaştırılma çabasının ürünüdür.
Trump’ın önerisinin kamuoyunda yarattığı “maliyet” tartışmaları, meselenin gerçek boyutunu perdeleme işlevi görmektedir. Örneğin, sermaye basını, 700 binden fazla binanın tabelasının değiştirilmesin bütçeye etkisini öne çıkararak tartışmayı teknik bir zemine çekmeye çalışmaktadır. Ancak bilinmelidir ki, ABD emperyalizmi kendi egemenlik aygıtını her koşulda finanse eder.Sosyal harcamalardan, emekten ve kamu hizmetlerinden keserek; orduyu ve diğer savaş aygıtlarını beslemeye devam eder. Bu anlamda, Trump’ın önerisinin maliyeti de doğrudan işçi sınıfına fatura edilecektir. Emekçiler, sermaye için yürütülen savaşların, silahlanmanın ve işgallerin yalnızca insani değil, aynı zamanda ekonomik yükünü de bir kez daha omuzlamak zorunda kalacaklardır.