Fransa’da üç konfederasyon (CGT, Solidaires ve FSU), 2026 bütçesinin kemer sıkma politikalarına karşı 2 Aralık’ta eylem çağrısı yaparken, Fransa’da devlet bütçesi henüz tamamlanmadan Sosyal Güvenlik Finansman Yasası tartışılıyor. Hükümet, “bütçe dengesi” bahanesiyle sosyal devletin kazanımlarına saldırıyor; emekçiler ve dar gelirli kesimler için yeni kesintiler gündemde, büyük şirketler ve zenginler ise korunuyor. Humanite gazetesi de bu konuyu işliyor.
İngiltere’de de hükümet savunma harcamalarını karşılamak için dış yardımı önemli ölçüde azaltacağını duyurdu. The Independent’ten seçtiğimiz makaleye göre, bu karar 255 bin kişinin hayatını tehlikeye atacak.
Avrupa’nın en güçlü ordusuna sahip olmak isteyen Almanya’da ise Friedrich Merz Hükümeti, yüz milyarlarca avro değerinde silah sistemleri tedarik etmeyi planlıyor. Bu aynı zamanda Rheinmetall ve diğer silah şirketleri için teşvik paketi anlamına geliyor. Borçlanma ile orduya milyarlar ayrılır, silah tekellerine ek teşvik hediyeleri sunulurken yoksul ve işsizlerin aldığı sosyal yardımlar -yeni yaptırımlarla- tırpanlanıyor, ülkede sefalete terk edilen evsizlerin sayısı giderek artıyor.
Bütçe yoksulları vuruyor, zenginleri koruyor
Cyprien Boganda
Humanite/Fransa
Basında da, parlamentoda da 2026 bütçesi “korkunçluklar müzesi” olarak anılmaya başladı. Bu tanımı ilk olarak sendikalar, (Önceki Başbakan) François Bayrou’nun açıkladığı kemer sıkma paketini tarif etmek için kullanmıştı; daha sonra Bayrou’nun yerine gelen Sébastien Lecornu’nun benzer çizgideki tasarısı için sol muhalefet tarafından yeniden kullanılıyor.
Sosyal Güvenlik Finansman Yasası salı günü Ulusal Mecliste görüşülmeye başladı. Metin birkaç olumlu madde (Örneğin emeklilik reformunun ertelenmesi) yanında, halkı zorlayacak bir dizi tedbir içeriyor.
Yine, son yirmi yılda olduğu gibi, bu yeni kemer sıkma saldırısı da kamu maliyesindeki denge gerekçesiyle savunuluyor. Çalışma Bakanı Jean-Pierre Farandou ciddi bir tonla şöyle konuşuyor: “Sosyal Güvenlik ortak bir değerdir. Onun dengesini sağlamak için cesaret göstermezsek iş kontrolden çıkar. Bir noktada ne emeklilikleri ne de sağlık geri ödemelerini yapabilecek durumda oluruz.”
Bu felaket söylemi, geçtiğimiz yıl Eski Başbakan Elisabeth Borne’un “Bütçe geçmezse Vitale kartları (Fransa’nın sağlık sigortası kartı) çökecek” tehdidini hatırlatıyor.
Ekonomist Nicolas Da Silva ise France Info’ya şöyle konuşuyor: “Medya ve siyasi söylemlere bakınca sosyal güvenlik her yıl batacakmış gibi geliyor. Oysa bu gerçekleşmiyor. (...) ‘Sosyal güvenlik açığı’ denilen şey, 2025’te 644 milyar avro gelire karşılık 21.9 milyar avro açık demek; yani gelirlerin sadece yüzde 3.4’ü. Tüm kamu harcamaları içinde ise sadece yüzde 0.74.”
Yani “uçurum” denilen şey o kadar da derin değil.
Tam da PLFSS görüşmeleri başlamadan önce yayımlanan raporda sayıştay, alarmı biraz daha yükseltiyor. Sosyal güvenliğin nakit akışını yöneten Acoss’un (Merkezi Sosyal Güvenlik Kurumları Ajansı) “Yakında likidite krizine girebileceğini” söylüyor. Yani Acoss’un piyasalardan borçlanarak yürüttüğü sistemde kısa vadede finansman sıkıntısı doğabileceği ileri sürülüyor. Ancak Acoss içinde üst düzey bir kaynak durumu böyle açıklıyor: “Gerçekte hiçbir likidite sorunu yok. Sadece daha uzun vadeli borçlanıyoruz. Tek sorun, 2026 için belirlenen 83 milyar avroluk borçlanma tavanını aşma ihtimali. Onu da PLFSS’ye bir değişiklik ekleyerek yükseltmek mümkün.”
Tarihte görülmemiş bir kemer sıkma
Sayıştay açıkça söylüyor: Sağlık alanında öngörülen tasarruflar tarihte eşi görülmemiş bir ‘çaba’.
PLFSS basın dosyasında bu kesintiler “Herkesin sağlık tüketiminde sorumluluk alması” adı altında toplanıyor. Örneğin tıbbi muayene, ilaç ve tahlillerdeki katılım payları iki katına çıkarılıyor. 2024’te zaten ikiye katlanmış olan bu katkılar, şimdi yeniden ikiye çıkacak; devlet bundan 2.3 milyar avro gelir bekliyor. Bu artış, dar gelirli hastaların tedaviye erişimini geciktirecek, sağlıkta eşitsizlikleri büyütecek; dört doktorun Le Monde’da yazdığı gibi, “Bu gecikmeler daha büyük maliyetlere yol açacak.”
2024’te Fransızların yüzde 30’u maliyet nedeniyle sağlık hizmetinden vazgeçtiklerini söylüyordu (2023’te yüzde 26). En ağır etkilenen kesim ise kronik hastalığı olanlar. Diyabet derneğine göre diyabet hastalarının cebinden çıkan para yüzde 183 artacak.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ilk dönemine konut yardımlarında (APL) 5 avro kesinti ile başlamıştı; aynı mantık sürüyor. PLFSS dosyasında şöyle deniyor: “Kamusal harcamaların sürdürülebilirliği için en yoksul hanelere verilen yardımların enflasyon oranında artışı da sınırlandırılacaktır.”
Yani yoksulluk yardımı (RSA), konut yardımı (APL), yaşlılık asgari geliri, çalışma primi gibi desteklerde fiili dondurma.
Aynı şekilde engelli yetişkin aylığı (AAH) da hedefte. Zaten yoksulluk sınırının altında olan bu maaş, kesintiyle daha da geriye düşecek. Devlet İstatistik Kurumu Dress’e göre 15-59 yaş engellilerin yüzde 25.8’i yoksul (engelli olmayanlarda yüzde 14.4).
Bir diğer kesim emekliler. Bireysel olarak daha az etkilenseler de sayıları fazla ve çoğu oy kullanıyor. Bu yüzden geçen hafta Meclis komisyonunda bu dondurma reddedildi. Başbakan da bunu onayladı; hem seçmen kaygısıyla hem de sol sosyalist milletvekillerinin tepkisini yumuşatmak için.
Sosyal ‘muafiyetlerde’ çifte standart
Tasarruf yapılacaksa, neden önce asıl yükü oluşturan sosyal prim muafiyetleri ele alınmıyor? İşverenlere tanınan bu indirimlerin otuz yıldır biriken maliyeti 80 milyar avroyu aşmış durumda. Ancak hükümet, yalnızca çıraklara yönelik küçük muafiyetleri kısıtlarken, büyük şirketler ve zenginler lehine getirilen devasa ayrıcalıklara dokunmuyor.
Sol muhalefet, en büyük ve en adaletsiz vergi ayrıcalıklarını hedef alıyor. Örneğin, yöneticilere ücretsiz hisse dağıtımı: Şirketlerin üst düzey çalışanlarına verdiği bu hisseler “ücret” sayılmasına rağmen sosyal primden muaf tutuluyor. 2023 yılında 80 binden az çalışana toplam 4.7 milyar avro değerinde hisse verildi. En tepedeki 145 kişi ise yılda 3 milyon avroya kadar hisse alarak toplam 1.6 milyar avroyu paylaştı; kişi başına ortalama 11 milyon avro.
Hükümet ise buna tek kelime etmiyor.
Çeviren: Ali Rıza Yıldırım
Alman silahlı kuvvetlerinin istek listesi
Philip Tassev
Junge Welt/Almanya
Alman burjuvazisi bir kez daha “Avrupa’nın en güçlü konvansiyonel ordusuna” sahip olmak istiyor. Başbakan Friedrich Merz’in (Hristiyan Demokrat Birlik CDU) bu yılın mayıs ayında yaptığı açıklama şaşırtıcı değildi. Dönemin ABD Başkanı olan Barack Obama’nın 2011’de “Asya’ya yöneliş” politikasını ilan etmesinden bu yana, ABD’nin er ya da geç Avrupa’daki birliklerini çekip Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı “Hint-Pasifik” bölgesine konuşlandıracağı öngörülebilirdi. ABD donanmasının Venezuela açıklarındaki mevcut askeri varlığı da bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Buna göre, Almanya’nın NATO’nun iç iş bölümü çerçevesinde “Avrupa’da daha fazla sorumluluk” üstlenmesi gerektiği de açıktı ve Alman siyasetçiler ile askeri yetkililer bunu defalarca vurguluyor. Son yıllarda ABD’nin ardından salt bir müdahale ve işgal gücüne dönüşen Alman silahlı kuvvetleri, teknolojik olarak eşit bir düşmanla, Rusya ile yeniden mücadele edebilecek hale getirilecek.
Bu, personele ek olarak büyük miktarda yeni ağır ekipman gerektiriyor. Springer basın tekeline ait portal Politico, Alman silahlı kuvvetlerinin “istek listesine” erişti. 2026 bütçesinde tamamlanması beklenen silah alımlarının planlama özeti olduğu bildirilen 39 sayfalık belgede, silahlı kuvvetlerin tüm kolları için toplam 377 milyar avro tutarında yaklaşık 320 tedarik projesi listeleniyor: Kara kuvvetleri, deniz kuvvetleri, hava kuvvetleri (alt uzay komutanlığı dahil) ve siber kuvvetler.
Liste, bu milyarlarca avroluk yeniden silahlanmanın, askeri ve jeostratejik öneminin yanı sıra, öncelikle ekonomik olduğunu açıkça gösteriyor: Almanya’nın ağır ve ileri teknoloji endüstrileri için cömert bir teşvik paketini temsil ediyor. Politico’nun da belirttiği gibi, 320 projeden 178’i şimdiye kadar sözleşme imzaladı. Bunların 160’ı Rheinmetall ile.
Belgeye göre, Düsseldorf merkezli silah üreticisi ve bağlı kuruluşları, değeri 88 milyar avroyu aşan toplam 53 sözleşme imzaladı. Bu sözleşmelerin 32 milyar avrosu doğrudan şirkete, 56 milyar avrosu ise Rheinmetall’ın iştirak ettiği bağlı kuruluşlara ve ortak girişimlere gidiyor.
Bunlara, geçen yılın başına kadar Krauss-Maffei Wegmann adıyla faaliyet gösteren Fransız-Alman tank üreticisi KNDS ile ortak proje de dahil. İki şirket birlikte Puma piyade muharebe aracı ve GTK Boxer adlı çok amaçlı tekerlekli zırhlı araç üretiyor. Politico’ya göre, Alman silahlı kuvvetleri 2035 yılına kadar toplam 687 Puma tedarik etmeyi planlıyor. Ordunun şu anda bu zırhlı araçtan elinde 350 adet bulunuyor. Bu araçlar modern ve iyi korunuyor, ancak aynı zamanda çok sayıda kusurdan mustarip. Savunma Bakanlığı, 2022 yılı sonunda çok sayıda teknik sorun nedeniyle 200’den fazla Puma piyade muharebe aracı için verdiği büyük siparişi geri çekti ve altı ay sonra yaklaşık 1.5 milyar avroluk 50 araçlık yeni bir sipariş verdi.
Alman silahlı kuvvetleri şu anda çeşitli versiyonlarda yaklaşık 400 Boxer tekerlekli zırhlı araca sahip ve 350 araç daha siparişte. Varyanta bağlı olarak, araç başına maliyet yaklaşık 5 milyon avro ile 10 milyon avro arasında değişiyor.
Mevcut planlar, Alman silahlı kuvvetlerinin gelecekteki silah ve teçhizatının çoğunun yerli sanayiden satın alınmasını öngörürken, ABD savunma sanayisinden gelen siparişler “sadece” birkaç milyar avro tutarında olacak. Alman silahlı kuvvetlerinin iç planları, toplam 14 milyar avro tutarında yaklaşık 25 yabancı projeyi içeriyor; bu da talep edilen 377 milyar avroluk toplam harcamanın yüzde beşinden bile az.
Ancak bu yüzde beş önemli. Politico’nun da belirttiği gibi, bu yüzde beş, nükleer silahların ve uzun menzilli seyir füzelerinin konuşlandırılmasının yanı sıra havadan uzun menzilli keşif ve denizaltı savunma harbi için neredeyse tüm kapasiteyi kapsıyor.
Planlanan satın alımlardan biri, halihazırda sipariş edilen 45 jet uçağına ek olarak 15 adet Lockheed Martin F-35 “Lightning II” savaş uçağının satın alınması. Bunun maliyetinin 2,5 milyar avro olduğu tahmin ediliyor. Alman hava kuvvetleri, özellikle Avrupa 6. nesil savaş uçağı (FCAS) geliştirmedeki gecikmeler göz önüne alındığında, NATO’nun “nükleer paylaşım” programına katılmada bu uçaklara güveniyor.
Rheinmetall Grubu da bir insansız hava aracı savunma sistemi kurma planlarından faydalanıyor. Ordu, bu amaçla mühimmat ve füzelerin yanı sıra “Skyranger” tipi 561 mobil hava savunma sistemi tedarik etmeyi planlıyor. Sistem, esasen bir taşıyıcı araca monte edilmiş hızlı ateş eden bir toptan oluşuyor. Alman silahlı kuvvetleri de bu amaçla “GTK Boxer” kullanıyor. “Skyranger” ayrıca, Almanya’daki merkezi Yukarı Bavyera, Schrobenhausen’de bulunan MBDA şirketinin karadan havaya füzeleriyle donatılacak.
Dolayısıyla, Politico, Rheinmetall’ı silahlanmanın tek galibi olarak gösteriyorsa da bu hikayenin sadece yarısı. Otomotiv endüstrisi için de parça üreten şirket, uzun süredir büyük otomobil üreticilerinin sahip olduğu tedarikçi ağında benzer şekilde merkezi bir konuma gelme yolunda ilerliyor. Hatta yeni bir “ulusal şampiyon”un ortaya çıktığı bile konuşuluyor.
“Puma” örneği açıkça gösteriyor. Düsseldorf merkezli şirket ve KNDS’nin yanı sıra, radar üreticisi Hensoldt, şanzıman üreticisi Renk, motor üreticisi MTU, Heckler & Koch ve Jenoptik de dahil olmak üzere çoğunluğu Alman olan en az bir düzine başka firma da bu 30 milyon avroluk aracın üretiminde yer alıyor. Schaeffler AG ve Deutz gibi birçok otomotiv tedarikçisi halihazırda silah endüstrisine girdi veya girmeyi planlıyor.
Diehl Defence de gelecekte büyük siparişler bekleyebilir. Merkezi Konstanz Gölü kıyısındaki Überlingen’de bulunan şirket, öncelikle IRIS-T hava savunma sisteminin üreticisi olarak biliniyor. Alman silahlı kuvvetleri, “istek listesine” göre, bu İHA’lardan 14’ünü yaklaşık 3.2 milyar avroya, yaklaşık 700 füzeyi de yaklaşık 1 milyar avroya satın almayı planlıyor.
Ancak listede yalnızca İHA savunma sistemleri değil, aynı zamanda yerli üretim İHA’lar da yer alıyor. Yaklaşık 1.6 milyar avroya bir düzine Luna NG uçağının satın alınması planlanıyor. Yine Rheinmetall tarafından üretilen bu insansız keşif uçakları, HUSAR adı altında Bundeswehr’e teslim edilecek. Alman donanması, tahmini 675 milyon avroluk bir maliyetle en az dört adet uMAWS İHA’sı alacak.
Ayrıca, Bundeswehr, Tomahawk seyir füzeleri tedarik etmeyi planlıyor. 2 bin 500 kilometreye kadar menzile sahip bu seyir füzeleri, fırlatıcılarıyla birlikte, tıpkı F-35 savaş uçakları gibi, ABD dış askeri satış programı aracılığıyla doğrudan ABD ordusundan tedarik edilecek. Maliyetler: 400 Tomahawk savaş uçağı için yaklaşık 1.15 milyar avro ve ABD stoklarından üç füze fırlatıcısı için 220 milyon avro. Ayrıca, doğrudan ABD askeri cephaneliğinden gelen yeni Boeing P-8 Poseidon deniz devriye ve denizaltı savunma harbi uçağı da var: Dört adedi 1.8 milyar avro.
Bu durum, özellikle stratejik savaş kabiliyetleri açısından, ABD’ye belirli bir ölçüde bağımlılığın sürdürülmesiyle birlikte, yerli sanayiye kapsamlı bir destek sağlandığını gösteriyor.
Çeviren: Semra Çelik
İngiltere, ölümcül hastalıklarla mücadele fonlarını kesmeye hazırlanıyor
Rachel Schraer
The Independent/İngiltere
Başbakan Keir Starmer, İngiltere’nin AIDS, tüberküloz (TB) ve sıtma ile uluslararası mücadelede yaptığı katkıdan 150 milyon sterlin kesinti yapmaya hazırlanıyor ve bu da 255 bin kişinin hayatını tehlikeye atıyor.
Hükümet, savunma harcamalarını karşılamak için dış yardımı önemli ölçüde azaltacağını duyurduktan sonra aldığı ilk önemli kararlardan biri olarak, önümüzdeki hafta Küresel Fona yaptığı katkıyı açıklamaya hazırlanıyor. Başbakanın, önümüzdeki üç yıl boyunca Küresel Fon’un çalışmalarına 850 milyon sterlin katkıda bulunmayı taahhüt etmesi bekleniyor. Bu rakam, 2022 için önceki taahhüt olan 1 milyar sterlin ile karşılaştırıldığında yüzde 15’lik bir azalma anlamına geliyor. 2022 için önceki taahhüt ise 2019’daki 1.4 milyar sterlinlik taahhütten daha düşüktü.
Hükümet, İngiltere’nin yardım bütçesini Gazze, Sudan ve Ukrayna’daki insani yardım çalışmalarına ve küresel sağlığı desteklemek için kullanacağını belirtti. Küresel Fon ve küresel aşı ittifakı Gavi’yi, yardım harcamalarının daha büyük bir kısmını alacak kuruluşlar olarak belirledi.
Bununla birlikte, yardımların kesilmesi, 2027 ile 2029 yılları arasında 23 milyon kişinin hayatını kurtarmak için 18 milyar dolar toplama planını tehdit edebilir. Dünya çapında faaliyet gösteren STK ONE kampanyası, Birleşik Krallık’ın 1 milyar sterlinlik taahhüdünün 1.7 milyon kişinin hayatını kurtaracağını hesaplamaktadır, bu nedenle 150 milyon sterlinlik bir düşüşün tahmini 255 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden olacağı tahmin edilmektedir...
Küresel Fon, tüm uluslararası HIV tedavi ve önleme programlarının dörtte birini, dünyadaki sıtma programlarının yarısından fazlasını ve tüberkülozun önlenmesi ve tedavisine yönelik programların dörtte üçünü finanse ediyor. Son 20 yılda 70 milyon kişinin hayatını kurtardığı tahmin ediliyor. Bu çalışmaların finansmanı, çoğunlukla 80’den fazla hükümetin katkıları ile özel sektör ve hayırseverlerin desteği ile sağlanıyor. Şu anda, Birleşik Krallık Küresel Fon’un üçüncü büyük bağışçısı ve 21 Kasım’da Güney Afrika’da düzenlenecek bağış toplama etkinliğine ev sahipliği yapacak.
Trump göreve başladıktan sonra, ABD fon için taahhüt ettiği parayı geri çekti ve bu durum felaketle sonuçlandı. Fonun desteklediği ülkeler, çalışmalarının en az yüzde 10’unu derhal kesmek zorunda kaldı. The Independent gazetesi kısa süre önce Senegal’deki programları ziyaret ettiğinde, engelli kişilerin hayat kurtaran ilaçlara ulaşmak için ulaşım imkanı olmadığı için öldüğünü, hastanelerin artık yetersiz beslenen hastalara gıda kolisi veremediğini ve HIV’i önleyici ilaçların dağıtımında zorluklar yaşandığını gördü.
Londra Hijyen ve Tropikal Tıp Okulu’nun tüberküloz modelleme grubundan Dr. Katherine Horton, Birleşik Krallık’ın Küresel Fona yaptığı katkının azaltılmasının binlerce ekstra ölüme yol açacağını söyledi. Tüberküloz, her yıl dünya çapında diğer tüm bulaşıcı hastalıklardan daha fazla insanı öldürüyor. Horton, “Küresel sağlık şu anda [büyük ölçüde] ABD’nin zaten yaptığı kesintiler nedeniyle gerçekten zor durumda. Bu nedenle, ABD’nin kesintilerinin ardından, diğer ülkelerin bu boşluğu doldurmak için ellerinden geldiğince katkıda bulunmaları gerçekten gerekli olduğunu düşünüyorum” dedi…
Çeviren: Evrensel Dış Haberler Servisi
Evrensel / 09.11.2025