Akdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü- Fehim Taştekin

Amerikan yönetimi Akdeniz’den Hazar’a hizalama operasyonu neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edebilir. Suriye ve İsrail’le ilgili tasarımlarda Türkiye’yi uyumlu hale getirmek de bunun kapsamında olabilir.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 10 Kasım 2025
  • saat-icon
  • 16:30

“Başkan tüm satranç tahtasını değiştirdi. Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar bir hizalanma göreceksiniz.”

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack geçen hafta Manama’da, Başkan Donald Trump’ın “genişletilmiş Ortadoğu” vizyonunu böyle çizdi.

Fakat pergelin epey genişten alındığını, Beyaz Saray’daki Orta Asya-ABD Zirvesi sırasında Kazakistan’ın Amerikan eksenine kapaklanma reçetesi olarak Abraham Anlaşmalarına zıplamasıyla da gördük.

Trump, Gazze’deki soykırım nedeniyle tecrit edilen İsrail’e uluslararası meşruiyet sağlıyor. Hem de genişletilmiş Orta Doğu’da Amerikan çıkar ağlarını örerken Abraham Anlaşmalarını bir modele dönüştürüyor. Görüntüde “İsrail’e dost olan Amerikan ortaklığını da kazanır” diyen bir Abraham metaforu var ama sayfayı çevirdiğinizde Çin ve Rusya’yı çevreleme stratejisinin bir parçası olarak karşımıza devasa çıkarlar çıkıyor. Nadir toprak elementleri, uranyum yatakları, enerji kaynakları vesaire.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da “Akdeniz’den Hazar’a” diye başlayan hikayenin kötü adamı olmamak için Trump’ın Gazze planına omuz verdi ama Tel Aviv kaynaklı gerilimden henüz kurtulamadı.

Trump, Gazze’ye el atarak Abraham trenini rayına oturtmak isterken ivedilikle hizalanması gereken iki parça var: Lübnan ve Suriye…

Lübnan’ı yeni bir savaş tehdidiyle yola getirmeye çalışıyorlar.

Suriye de Amerikan eksenine doğru yolculuğuna devam ediyor.

Ebu Muhammed el Colani dün Washington’a uçtu. Bugün de Beyaz Saray’da Trump tarafından ağırlanacak.

Öncesinde Amerikalıların girişimiyle Colani ve HTŞ’li İçişleri Bakanı Enes el Hattab BM Güvelik Konseyinin ‘terörist’ listesinden çıktı, yaptırım askısından indirildi.

ABD Hazine Bakanlığı da bu ikiliyle ilgili “Özel olarak belirlenmiş küresel terörist” tanımlamalarını kaldırdı. Colani’nin başına konulan 10 milyon dolar ödül ilanı zaten sessizce silinmişti. Obama yönetimi HTŞ’nin öncülü Nusra Cephesini 2012’de terör örgütleri listesine soktuğunda Erdoğan çok içerlemiş; “Yani şurada devrim yapıyoruz, şimdi sırası mı” kıvamında tepkiler vermişti. Halbuki dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a rapor veren Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan kitabın ortasından yazmış; “Suriye’de el Kaide bizim tarafımızda” demişti. Doğru söylüyordu. Fakat pratikte değişen bir şey olmadı; ödül avcıları gönderilmedi, aksine Nusra-HTŞ ‘kurtarılmış’ İdlib’de semirtildi. Trump söz-eylem çelişkisine son verdi.

Suriye, İsrail’i güvenceye alacak yeni Orta Doğu planında kilit taşı gibidir. O yüzden Colani havaya girdi; Washington’a giderken ABD ile kurulan bağları ‘stratejik ilişki’ olarak nitelendirdi. Beyaz Saray’da ağırlanmanın her zaman karşılıkları vardır. Hele hele kamburu bu kadar çıkık olan birinin müzakere şansı sınırlıdır. Ev ödevlerini yerine getirmesini kolaylaştıracak açılımlar için söz hakkını kullanabilir. Sezar Yasası yeniden inşayı engellerken Suriye’nin başka kapılarda pabuç eskitmek zorunda kalacağını hissettirebilir mesela…

HTŞ rejimine gelinceye dek, Suriye ile ABD arasında bugüne kadar Şam ve Cenevre’de 6 liderler zirvesi gerçekleşti. Bu zirvelerin hiçbiri bir mahkumiyet ilişkisine dayanmıyordu.

Meşruiyet kazanmak ve yaptırımlardan kurtulmak için bu ziyarete tapınma derecesinde önem atfediyorlar. Colani’nin ilişkileri çeşitlendirme adına Kremlin’de ağırlanması da Trump’ın Suriye açılımına direnç gösteren Kongre üyelerini dürtmeye yaradı. Kara listelerden çıkmak ve Beyaz Saray’da ağırlanmak, Suriye’nin Amerikan rüyasına yolculuğuna bir katman ekleyecektir.

Burada kilidi açacak başlıklar var.

Trump 14 Mayıs’ta Riyad’da Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ricasıyla Colani’yle görüştüğünde tünelin nereye çıkması gerektiğini göstermişti: Abraham Anlaşmalarına katılım. İsrail, Suriye topraklarında işgale son vermeyip ‘tampon bölge’, ‘engelsiz hava sahası’, ‘Yeni Suriye ordusunun ağır silahlarla donatılmaması’, ‘Türkiye’ye üs verilmemesi’ gibi dayatmalarda bulunduğu için Abraham Anlaşmaları daha çok su kaldırır. Fakat Amerikan ara buluculuğunda gerçekleşen dört görüşmede müzakere edilen güvenlik anlaşmasıyla bir başlangıç yapmak istiyorlar. İsrail-Suriye görüşmesinin beşinci turu da Colani’nin ziyareti sırasında gerçekleşecek. Hedef imzaları yeni yıla yetiştirmek.

Trump, 18 Kasım’da da Muhammed bin Selman’ı ağırlayacak. Suudi Arabistan, Abraham oltasına beklenen en büyük balık. Trump bunu başardığı takdirde İsrail’e karşı Arap direnci ya da çekingenliği tespit taneleri gibi dağılacak…

Suriye-İsrail mutabakatı, Sezar Yasası’nın kaldırılması için aranan koşullardan birini karşılayabilir. Fakat bu anlaşma Suriye’nin egemenlik haklarından ne götürecek, bu önemli. Golan’dan Şam’a uzanan tampon bölgeye kadar üç aşamalı güvenlik düzenlemesi üzerinde duruluyor. İsrail, Golan’ın iadesini gündemden düşürmenin ötesinde, 8 Aralık’tan sonra işgal ettiği yerlerden çıkmak istemiyor. Çekilmek yerine özellikle Şeyh Dağı’nda (Hermon) İsrail, ABD ve Suriye’nin birlikte asker bulundurması yönünde hileli bir yola giriliyor.

Ayrıca bu ziyaret sırasında Suriye’nin IŞİD’e karşı uluslararası koalisyona katılmasının resmileştirmesi planlanıyor.

İsrail’le anlaşma ve IŞİD’e karşı ortaklık, HTŞ’ye kesilen iki önemli meşruiyet bileti olacaktır. İsrail’le imzalanacak anlaşmanın garantörü ve terörle mücadelede HTŞ yönetiminin ortağı olarak ABD, Şam’da ayağına yer açabilir. Bunlar Şam’da Amerikan askeri varlığını gerektirebilir.

Reuters’ın altı kaynağa dayanarak Şam’da ABD’ye üs tahsis edileceği yönündeki haberini, Suriye dış işleri ‘hileli’ bir şekilde yalanladı. Bakanlığın açıklamasına göre, ‘Amerikan tutumu, merkezi hükümetle ilişki kurma ve bölünmeyi reddetme yönünde dönüşüm geçiriyor. ABD’nin geçici yapılarla kurduğu ortaklık ve mutabakatlar siyasi, askeri ve ekonomik koordinasyon çerçevesinde Şam’a taşınıyor.’

Bu türden bir ‘devir süreci’ özünde Amerikan askeri rolüne alan açıyor. Bunun için sembolik bir askeri varlık da yeterli.

Ayrıca Himeymim ve Tartus’taki Rus üslerini kapatmaya muktedir değilken, aksine denge faktörü olarak Ruslarla iş birliğine ihtiyaçları varken, Amerikalılara da üs vermek genel kurguyu bozmaz. Ruslara ters yapsalardı BM Güvenlik Konseyinin kara listesinden çıkamazlardı.

Şam’ın finansörleri, ABD ile gelişen bu ortaklığa farklı bir pencereden bakıyor. Bu cenahın üç temel beklentisi var:

  • İsrail’i temin eden bir anlaşma Suriye’nin güneyindeki tecavüzleri sonlandırır. Tel Aviv’in Şam’a yönelik tehdit ve dayatmalarının gerekçesi kalmaz.
  • ABD’nin Suriye Demokratik Güçlerine olan ihtiyacı azalır. SDG ile kurulan ortaklığın yerini Şam’la ortaklık alır.
  • Kongrede kalan yaptırımlar da kaldırılır; yatırımların önü açılır…

Bu tür beklentiler tam karşılık bulmayabilir. Amerikan yönetimi askeri, siyasi ve diplomatik ilişkileri Şam’a taşırken SDG’yi de bir sigorta olarak yeni düzene ortak etmeye çalışıyor. 10 Mart anlaşmasının hikmeti burada yatıyor. Kürt aktörler de entegrasyon anlaşmasıyla SDG’nin terörle mücadeleyi Suriye genelinde yürüteceği ve Amerikalılar nezdinde merkezi rolünün zayıflamayacağını düşünüyor. Taşlar yerine oturuncaya kadar bunun böyle devam edeceği düşünülebilir. Fakat ikili oyunun ne kadar süreceğini öngörmek zor.

Beri tarafta Colani, Arap aşiretleriyle ilişkileri geliştirerek Amerikan tarafına SDG’deki Kürt-Arap ortaklığının kırılganlığını göstermek istiyor. Ayrıca IŞİD hücrelerine karşı operasyonları artırarak rüştünü ispatlamaya çalışıyor.

Ancak SDG ile ilgili Kongredeki mevcut hassasiyet, Beyaz Saray’da da dikkate alınıyor. Bu hassasiyete binaen, ziyaretin HTŞ lehine getireceği açılımların aynı anda ve eşit düzeyde SDG aleyhine sonuçlara dönüşmesi gerçekçi değil.

Muhtemelen Ankara, İsrail’in Suriye’de kendini tutmasını, Şam’ı tehdit etmekten vazgeçmesini ve Kürtlere el atmamasını temin edecek bir Amerikan pozisyonunu kâr sayacak. Bunu ABD’nin ayrılıkçı ve bölücü gündemden uzaklaşması olarak yorumlayacak. Amerikan tarafındaki restlerin sınırlarını görünce 10 Mart anlaşmasının özerkliğe yol açmadan hayata geçirilmesi yönünde iki adrese bel bağlayacak: Biri İmralı, diğeri Şam…

Beyaz Saray’da SDG’nin entegrasyonuyla ilgili buzlanmayı çözecek bir açılım gelmeyebilir. İmralı’daki hava da Ankara’da düşlenenden farklı. DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan, İmralı’daki aile ziyaretinden sonra Abdullah Öcalan’dan bir mesaj paylaştı.

“Suriye meselesi Suriye ile çözülmelidir. Türkiye de Suriye’nin müstakil bir devlet olmasından kaynaklı olarak daha hassas yaklaşmalıdır. Oranın iç işlerine çok müdahil olmamalıdır. Eğer bir ilişki geliştirilecekse, Ahmet el Şara’dan (Colani) ziyade Mazlum Kobani ve İlham Ahmed ile görüşülebilir” dedi.

Yani şu aşamada Ankara, Suriye’deki denkleme yansıtabileceği bir baskı devşirebilmiş değil.

Amerikan yönetimi Akdeniz’den Hazar’a hizalama operasyonu neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edebilir. Suriye ve İsrail’le ilgili tasarımlarda Türkiye’yi uyumlu hale getirmek de bunun kapsamında olabilir.

Evrensel / 10.11.25