İçimde kopan telin yarattığı sarsıntı önce azalacak, sonra geçecek, biliyorum. Daha önce benzer bir acı yaşadım, acıları benzeştirme ve kıyaslama kısmından nefret etsem de yaptığımı fark ediyorum, kodlarımızda var biraz, zor değişiyor ama değişecek…
Devrim, Yoldaş ve Şirin adlı üç kedimiz FİP hastalığına yakalandılar. Yoldaş 24 Eylül’de hayatını kaybetti, aynı gün Devrim ve Şirin’e Bozdoğan Kemeri’nin bir diğer dibinde yer alan veterinerde veda ettik. 25’inde ise onlar da yaşamını yitirdi.
14 Nisan 2015 doğum tarihleri, 10 sene beş ay, 10 gün bizimle yaşadılar. Anneleri tamamen sokağa gönderileceği için beş kardeşe yuva arıyorlardı. İki kardeşlerini vermişler, bu üçünü biz aldık.
Bu uzun bir tartışma konusu, “örgütsel bilgiler içereceği için” ayrıntısına giremiyorum. Bakımı, maddiyatı, ilkesel-etik boyutu, sorumluluğu ve sevgisi vb. o kadar farklı başlıklarda yapılan konuşmaların ardından kolektif bir karar ile kedilerle birlikte yaşama kararı aldık. 10 sene boyunca da farklı farklı kombinasyonlarla, farklı farklı alanlarda kolektif bir biçimde beraber yaşadık.
Benim için daha kişisel boyutu da bulunuyor. Hayvanları çok severim, çok farklı hayvan ile beraber de yaşadım ama kedilerden korkardım. Kedilerle ilk sınırlı ilişkim farklı yıllarda Josephin ve Necmi ile oldu ama çok mesafeli bir ilişkimiz vardı.
Josephin sokağın firarisi ve evimizin kaçağıydı. O dönem bahçe katında yaşadığımız için ve bir yoldaşımız da Josephin’e “yardım” ettiği için bizim evimiz ona “otel” olur, o da ara ara gelir, mamasını yer, sevgisini alır ve eni sonu diğer yoldaşlardan biri yakaladığında kendini kapı önünde bulurdu. Josephin ismini Stalin’den almıştı. O dönem bu konuda yaptığımız hararetli tartışmalarımızın yarattığı sonuçtu bu.
Necmi ise başka bir yoldaşımızın 16,5 yıllık kedisiydi, bizden çok hoşlanmaz, kafamıza atlayarak uyandırır, 16,5 yıldır yan yana olduğu yoldaşı kıskanırdı. Kendine münhasır bir kediydi, tarihte ilk isimlendirilen kedi olan Necmi’den almış ismini. Adı gibi güzel bir ömrü oldu.
Sınırlar zorlanmak, duvarlar yıkılmak, korkular aşılmak için vardır. Çocukluğumda edindiğim korkuyu zorlayan Josephin ve Necmi’nin ardından bu korkudan kurtulmaya karar verdim. Tam da bu sırada üç kedi çıktı karşımıza. Devrim ve Yoldaş’ı bir yere, Şirin’i de ayrı bir yere götürdük. Ben daha uzun bir süre Devrim ve Yoldaş’a arkadaşlık ettim. Neredeyse gittiğim her çalışma alanına beraber gittik. İsimlerini de yoldaş devrimsiz olmayacağı, devrim ise yoldaşsız yapılamayacağı için bu şekilde koyduk.
Bu üç kardeşin yollarını pandemi süreci birleştirdi. Bundan üçü de çok memnun olmadı, doğallığında kan bağı aile olmak ve bir arada yetişmek için yeterli gelmedi onlara. Doğal olmasa da “vahşi” yaşam koşulları, standartlarında başka kedilere yer açmalarını gerektiriyordu ve bunu istemediler. Çok çatışmalı ve bol saldırılı bir sürecin ardından birbirlerinin sınırlarına dokunmamayı öğrendiler.
10 senelik ömürlerinde çok şey yaşadılar, darbe girişimi, OHAL, pandemi, 1 Mayıs eylemleri, defalarca yaşanan ev baskınları… 15 Temmuz günü aklıma gelen üç şeyden biri onlardı. Yoldaşlarımızın durumu, faaliyetin güvencelenmesi, kedilerin yaşamı… Bu sıralamada kediler biraz garip durabilir, kimilerince şımarık kimilerince etik olmayan bir şekilde değerlendirilebilir, sorun değil… Yaşadıkları eve yapılan polis baskını sırasında Yoldaş’ın polislere kendini sevdirdiğine dair söylentileri olsa da bu kısımlarını geçiyorum.
Ömürlerinde çok çok iyi yaşamadılar, çok iyi mamalara, barınma ve sağlık koşullarına sahip olmadılar. Aslında pek çok türdeşleri gibi yaşadılar. Ama çok büyük bir ailenin parçası olarak yaşamlarını sürdürdüler. Bu onların yaşamında ve varlığında bir farklılık yaratmasa da bize çok şey kattı.
AKP iktidarı sıradan yaşamdaki politik şeylerin görünürlüğünü arttırdı. İnsanların başka varlıklara ve insanlara tavırları politiktir ama bunu anlatmakta zorlanırız. Tartıştığımızda insanlar derlerdi ki eskiden “ne alakası var?”. Şimdi hangi konuda konuşursak konuşalım, maalesef ki bunun örneği gündelik yaşamda var. Mesela zeytinlikleri savunmak, kadınların hamile dolaşmasının normal olduğunu söylemek, madene karşı olmak... AKP iktidarı hayvan yasası ile hayvan sevmenin politik bir şey olduğunu daha net gösterdi. Daha da görünür kılmamız gereken şey ise bunun sınıfsal bir boyutu olduğu...
Son dönemlerinde vitamin desteği için belediyenin veterinerine götürdük onları. Hasta, yaralı, bakıma muhtaç, sokakta yaşayan hayvanlara ücretsiz bakılan bir yer götürdüğümüz klinik. Yakınlarda bir caminin tuvaletinde çalışan 70 yaşındaki bir teyze sokakta arabanın çarptığı kediyi getirmiş. Bir yandan diyor ki “işe geç kalacağım”, bir yandan da bırakıp gidemiyor. Onun yürümesini görmek istiyor. Başka bir amca tekerlekli sandalyeye sığdırabildiği kadar kutu, kutulara da sığdırabildiği kadar kediyi getirmiş. İnanın hayal edebileceğinizden fazlası sığıyor hepsine. Hepsinin reçetesi ayrı, tedavilerini yaptırıp götürüyorlar. Bir genç kadın ölü bir güvercini getirmiş, bir diğeri 170 kedi baktığından bahsediyor sokakta…
Biraz kanser hastalarının devlet hastanelerinde yattığı bölüme benzettim burayı. Her bir hayvan diğerinden daha kötü ya da biraz daha iyi ama sonu bu sistemde belli.
FİP (hayvanlarda mutasyon geçirmiş koronovirüs) için belediyelerde ruhsatı olmayan ve çok pahalıya satılan bir ilaç duyduk orada beklerken. Kesin çözüm olmasa da kedilerin biraz daha ömrünü uzatabiliyormuş. Paran ve imkanın varsa bir miktar daha yaşayabilirsin diyor sistem… İmkansızlık kısmını geçerek söylüyorum bu adil değil, bu doğal değil, bu normal değil… Neyse, bu bir veda yazısıydı, doğallığında politik… Devrim, Yoldaş ve Şirin’e… Bizlerle yaşadıkları için mutluluk, onlarsız eksik kalacağımız için biraz hüzün hissediyoruz… Bizim hayatımızdan geçen ve emek verdiğimiz, sorumluluğunu duyduğumuz tüm varlıklara ithafen olsun bu yazı.
Ölümü doğal olabilecek bir olay sınırlarında göreceğimiz bir dünya için, kedisi, köpeği, toprağı, tarlası, rüzgarı ile canlı ve cansız tüm varlıklarıyla bir arada yaşam sürebilmek için, sınırları, sınıfları ve sömürüsü olmayan bir hayat için mücadelemiz sürecek…
İstanbul’dan bir Kızıl Bayrak okuru