“Yeni süreç” komisyonu ve Kürtçe yasağı

Barış temennilerinin, demokrasi ve kardeşlik söyleminin öne çıktığı “yeni süreç” kapsamında TBMM’de gerçekleştirilen 5. komisyon toplantısı, devletin değişmeyen inkarcı-ırkçı karakterini bir kez daha gözler önüne serdi.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 31 Ağustos 2025
  • saat-icon
  • 13:30

“Yeni süreç” adı altında yürütülen girişimlerin TBMM ayağında kurulan komisyonun 5. toplantısı geride kaldı. DEM Parti heyeti hem 4. hem de 5. toplantıya dair yaptığı açıklamalarda “temenni ve beyanların kıymetli olduğunu” vurguladı. Ne var ki 5. toplantıda Barış Anneleri’nin Kürtçe konuşmasının engellenmesi, bu “kıymetli beyanların” ne kadar içi boş, dahası ikiyüzlü olduğunu gözler önüne serdi. Bu tablo, sermaye devletinin Kürt ulusal sorunu karşısındaki yapısal inkarcılığını yeniden ifşa etmiş oldu. Kürt halkının dili, kimliği ve temel ulusal talepleri sistemin sözümona “barış süreci” söyleminin dışında tutuluyor. Komisyonun 5. toplantısı, bu gerçeği yeniden teyit etti. Barış Anneleri’nin Kürtçe konuşmasının engellenmesi, yalnızca bir dilin değil, bir halkın da yok sayılmasıdır. Üstelik bu ucube yasak, güya “çözüm sürecine” katkı için kurulan bir komisyonda uygulanıyor. 

Barış temennilerinin, demokrasi ve kardeşlik söyleminin öne çıktığı “yeni süreç” kapsamında TBMM’de gerçekleştirilen 5. komisyon toplantısı, devletin değişmeyen inkarcı-ırkçı karakterini bir kez daha gözler önüne serdi. Türk devleti, sermaye sınıfının çıkarlarını koruyan, işçi sınıfı ve ezilen halklar üzerinde baskı uygulayan bir şiddet aygıtıdır. Türkiye özelinde bu aygıt, açık bir ulusal inkar ve asimilasyon politikasının da uygulayıcısıdır. Komisyonda Kürtçe konuşulmasının engellenmesi, Kürt halkının diline, kimliğine ve politik varlığına yönelik sistematik baskı ve inkarın simgesel boyutudur. TBMM’de “komisyon” kurularak Kürt meselesinin tartışılması, ancak Kürtçe’nin tutanaklara dahi geçirilmemesi, “yeni sürecin” sınırlarını göstermektedir.  

TBMM çatısı altında toplanan Komisyon’da yaşananlar, “barış ve çözüm” söylemlerinin devletin temel çıkarlarına hizmet eden bir manevraya dönüştüğünü ya da zaten öyle tasarlandığını gösteriyor. Barış Anneleri’nin ana dilleri olan Kürtçe’nin meclis çatısı altında dahi engellenmesi, “yeni sürecin” bir aldatmacadan ibaret olduğu görüşünü kuvvetlendiriyor. Bu tutum, devletin Kürt halkının hiçbir temel ulusal talebini kabul etmeme politikasının yerli yerinde durduğunun ilanıdır. Barış Anneleri’nin konuşmalarında Kürtçe ifadelerin tırnak içinde noktalar (“...”) şeklinde geçiştirilmesi ve “Türkçe olmayan kelime” notuyla tutanaklara düşülmesi, konuşmaların çeviriyle kayda geçirilmesi önerisinin dahi reddedilmesi, inkar politikasının devam ettiğine işaret ediyor. Bu tutum, bir halkın kendi kimliği ile var olmasına ve onun temel ulusal taleplerine tahammülsüzlüğün derinliğini göstermesi bakımından da çarpıcıdır. 

***

Sermaye devletinin temel stratejisi, Kürt hareketini etkisizleştirmek ve Kürt halkının temel taleplerini, kırıntılar karşılığında sistem içinde eritmektir. “Yeni süreç” çerçevesinde atılan adımlar da bu stratejinin güncel biçimlerinden biridir. Nelerin alınıp verildiği bilinmeyen masalar kuruluyor, komisyonlar oluşturuluyor, vaatler dillendiriliyorken sömürgeci devletin inkarcı, ırkçı ve asimilasyoncu çizgisi pratikte devam ediyor. Bu bağlamda TBMM’de kurulan sözde çözüm komisyonunun bile Kürtçe konuşmayı meşru görmemesi, “barış, demokrasi ve kardeşlik” adına edilen lafların mahiyeti hakkında fikir veriyor. Bir ayrıcalık değil, ama insan onurunun vazgeçilmez bir parçası olan ana dilde konuşamaya bile tahammül etmemek, birçok şeyin aldatma ve oyalamadan ibaret olduğunu gösteriyor.  

Bugün devletin yürüttüğü “barışçıl süreç”, fiili savaş politikalarıyla el ele ilerliyor. Kürt coğrafyasında askeri üsler kuruluyor, sınır ötesi operasyonlar yapılıyor, gözaltılar ve tutuklamalar devam ediyor. Bir yandan “süreç” propagandası yapılırken, öte yandan Kürt halkının siyasal ve toplumsal varlığı hedef alınıyor. Komisyonda Kürtçeye yönelik uygulanan yasak da gerçeğin küçük ama çarpıcı bir yansımasıdır. Zira Türk sermaye devleti adına dile getirilen “barış”, “demokrasi”, “kardeşlik” vb. ikiyüzlü söylemler, Kürt halkının sömürgeci köleliği ve asimilasyonu kabul etmesi, kırıntılara razı olması anlamına geliyor. 

Dolaysıyla Kürt halkının, içerisinden geçmekte olduğumuz süreçte başta ayrı bir ulus olma hakkı olmak üzere tüm temel ulusal-demokratik haklarını savunması, bu kapsamdaki talepler uğruna mücadeleyi büyütmesi daha da önem kazanıyor.