2024-2025 eğitim-öğretim yılının ardından!

Eğitim alanında derinleşen sorunların çözümü için mücadelenin geliştirilmesinden başka bir yol bulunmuyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 07 Temmuz 2025
  • saat-icon
  • 09:30

Eğitim-öğretim yılı geride kaldı. 18 milyonu aşkın öğrencinin yanı sıra bütün bir tüm toplumu ilgilendiren eğitim sistemi bu yıl da eşitsizliğin derinleştiği, binlerce öğrencinin sistem dışına itildiği, piyasanın ve iktidarın ihtiyaçlarına göre şekillendirildiği bir yıl oldu.

“Yüzyılın Maarif Modeli” tartışmaları ile başlayan öğretim yılı, müfredat değişikliği tartışmaları, okulların temizliği, ücretsiz yemek ihtiyacı üzerine yapılan tartışmalarla açılmıştı. Eğitim alanında gerici-dinci vakıflarla iş birliği halinde yapılan değişiklikler zaten bilimsel niteliği tartışmalı olan sistemin daha da geriye gittiğini, laik eğitimden iyice uzaklaştığını gösterdi.

Ekonomik krizin eğitime yansıması nedeniyle okullardan uzaklaşıp çalışma yaşamına giren öğrenci sayısında büyük bir artış olurken, besin maddelerine ulaşamayan, bir öğün yemek gibi temel bir ihtiyacı bile karşılayamayan öğrencilerin sayısı da gittikçe çoğaldı. Mesleki eğitim adı altında işgücü piyasasına, ağır iş yükü altına giren öğrencilerin sayısı artarken, iş cinayetlerinde kayıt altına alınabilen 12 ölüm ve onlarca yaralanma vakası yaşandı. Proje okullarındaki öğretmenlerin sürgün edilmesi ile çalışma alanındaki ilerici-aydın eğitimcilerin uzaklaştırılması eğitimde toplam dönüşümün güncel örneği oldu. Elemeci sınav sistemiyle eşitsizler arası yarışa yine milyonlarca öğrenci dahil oldu. Geleceğe dair umutları, hayalleri olan milyonlarca genç bir kez daha sistemin kurbanı oldu.

Eğitim-öğretim yılı sona ererken sendika ve MEB’in yayınladığı eğitim-öğretim raporları da durumu açıkça gözler önüne serdi.

Eğitimde “fırsat” hep eşitsizdi!

Bölgesel farklılıklar, okulların fiziksel yapısı, cinsiyetçi ve paralı eğitim vb. fırsat eşitsizliğini her geçen gün derinleştiriyor. Köy okullarının kapatılması, taşımalı eğitimin azaltılması ve bu bölgelerde hem fiziksel yetersizlikler hem eğitim emekçilerinin azlığı, eğitim materyallerine ulaşım, yetersiz alt yapı vb. sorunlar eğitime erişimi zorlaştırıyor. Anadilde eğitim hakkının olmaması, etnik ayrımlar, mülteci karşıtlığı “eğitimde fırsat eşitliği” ilkesinin nasıl da ortadan kaldırılmış olduğunu gözler önüne seriyor. Kırsal kesimde ise bu zorluklara cinsiyet eşitsizliğinden dolayı kız çocukların eğitimin dışına çıkartılması da ekleniyor.

Son 22 yılda 20 bin köy okulu kapatıldı. 3 milyonun üzerinde olan öğrenci sayısı 600 binin altına geriledi. Taşımalı eğitime getirilen sınırlandırma ve okula ulaşım maliyetinin hızla artması nedeniyle eğitime erişim sınırlandı. Mevsimlik işçi çocukları ve özellikle kız çocukları hızla eğitim alanından uzaklaştı. Bu yaşananlar sadece kent ile kır arasındaki ayrımlar gibi görünse de kent içindeki farklılıklar da gün geçtikçe artıyor.

Daha büyük eşitsizlik ise, sınıfsal olandır. Zira AKP-MHP rejimi eğitim sistemini çökertirken, kapitalist sistemin ayrıcalıklı azınlığını oluşturan kesimlerin çocukları çok daha özel koşullarda eğitim görme imkanlarından yararlanıyor.

Parasız eğitim artık hayal!

Parasız eğitim hizmeti vermek devletin asli görevlerinden biri olması gereken, kamu alanına yapılan yatırımların yetersizliği, hatta gereksiz görülmesi ve eğitim alanın piyasanın insafına bırakılması nedeniyle eğitim hakkından parasız olarak yararlanmak artık hayal oldu. Artan enflasyon ve sonu gelmeyen zamlar nedeniyle beslenme, ulaşım, kaynak kitaba erişim vb. ihtiyaçlar emekçi ailelerin sırtına daha çok yük bindirdi. Pek çok aile temel ihtiyaçlarından feragat ederek okul masraflarını karşılamak zorunda kaldı. Yüksek enflasyona ek olarak temizlik personelinin azlığı, okullarda temel eksikliklerin aileler tarafından karşılanması da ek yüklere neden oldu. Son üç yılda eğitim maliyeti en az üç katına çıkartıldı. TÜİK raporları bile, Türkiye’de eğitim enflasyonunu yüzde 71,67 olarak belirledi. Bu da açlık sınırı altında yaşayan milyonlarca emekçi çocuğunun eğitim alanından uzaklaşması tehlikesini yaratıyor.

Eğitimde niteliğin her geçen gün düşürülmesi özel okul, kurs, etüt merkezi gibi kurumların sayısının da artmasına neden oluyor. Öyle ki, aynı okulda “normal” sınıfların yanı sıra “özel sınıflar” da açılabiliyor. “Paran kadar okuma, paran kadar nitelikli eğitime ulaşma” kuralı eşitsizliği alabildiğine derinleştiriyor.

Derinleşen yoksulluk, artan hayat pahalılığı nedeniyle nitelikli beslenme de imkansız oldu. Öyle ki, OECD ülkelerinde çocuk yoksulluğu sıralamasında Türkiye birinci sıradaki yerini kimseye kaptırmıyor. Her 5 çocuktan 1’i derin yoksulluk yaşıyor. Öğrencilerin bedensel ve zihinsel gelişimlerini temelden etkileyen beslenme ihtiyacı karşılanamıyor. Öğrencilerin çok büyük bir kesimi kahvaltıya erişemezken, tek öğün yemekle yaşamını sürdüren binlerce öğrenci var. Bu da algı düzeyini düşürüyor, öğrenme güçlüğü yaratıyor ve davranış problemlerine neden oluyor.

Gerici eğitim!

“Türkiye Yüzyılın Maarif Modeli” kapsamında lise ve dengi okullarda sözde ders yükünü azaltma bahanesiyle müfredatta değişiklikler yapıldı. Temel bilimler, felsefe, tarih gibi derslerin sayısı azaltıldı. 1., 5. ve 9. sınıflara “değerler eğitimi”, “manevi” gelişim gibi adlar altında yeni dersler eklendi. Ders müfredatı dinci-gerici, ideolojik birtakım kalıplara sokuldu. Eğitim kurumlarında gericilik propagandası yaygınlaştırılarak toplumsal olaylara özgürlükçü bakıştan yoksun, biat eden, sorgulayamayan yeni nesiller yaratılmak isteniyor.

Bu değişikliklerle birlikte dinci-gerici vakıf ve Ülkü Ocakları ile yapılan eğitim anlaşmaları sadece okul içinde değil, okul dışında da ırkçı-gerici kuşatmayı artırdı.

MESEM yeni sömürü çarkı!

AKP-MHP rejiminin politikalarıyla Mesleki Eğitim Merkezleri gittikçe yaygınlaştırılıyor. Nitelikli bir mesleki eğitimden ziyade gençleri eğitim alanından alıp sömürü çarklarına sıkıştırmak anlamına gelen MESEM’e dahil olan örgün öğrenci sayısı yarım milyona yaklaştı. Kursiyerlerle birlikte sayı bir milyona ulaştı. Ağırlıklı erkek öğrencilerin dahil olduğu programda “öğrenci işçiler” tehlikeli ve ağır işlerde çalıştırılıyor. Öğrenciler, bedenlerinin kaldıramadığı yükler altına giriyor. Gençleri eğitimden uzaklaştırıp, ucuz iş gücü piyasasına savuran bu uygulama proje ortaokullara kadar indirilmek isteniyor. Sanayi havzalarına, OSB’lere yapılan MESEM’lerle birlikte çıraklık, stajyerlik adı altında çocuk işçilik alabildiğine yaygınlaştırılıyor.

Meslek liseleri de adeta birer fabrika gibi çalışmaya devam ediyor. Milyon TL’lik kârlar açıklayan meslek liselerinde öğrenciler atölyelerde üretime dahil edilerek sömürülüyor. Eğitim adı altında çalıştırılan öğrenciler ya çok düşük ücretler alıyor ya da emekleri pervasızca gasp ediliyor.

MESEM, mesleki eğitim, meslek lisesi gibi genç emek sömürü çarklarında ağır koşullarda çalışan çocuklar alınmayan önemler, bilgi ve deneyimsizlik nedeniyle sakatlanıyor, hayatını kaybediyor. İSİG Meclisi’nin raporlarına göre 12 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.

MESEM’lerin arttırılması ve ortaokullara kadar indirilmesi hedefi de son dönemde yansıyan eğitim süresinin kısaltılmasına ilişkin tartışmalar da sermayenin ihtiyaçlarını esas alıyor. Sermayedarların iştahını kabartan bu projelerle örgün eğitim süresi kısaltılarak, çocuk ve gençlerin iş gücü piyasasına daha hızlı ve kitlesel geçişi hedefleniyor.

Mücadele şart!

2024-2025 eğitim-öğretim yılı geride kalırken, eğitim alanında derinleşen sorunların çözümü için mücadelenin geliştirilmesinden başka bir yol bulunmuyor. En temel hak olan eğitim artık erişilemez hale getirildi. Sömürü çarkları altında onlarca çocuk ve genç hayallerinden uzak, geleceksizliğe itildi. Bizlere düşen görev geleceğimize sahip çıkarak bu dayatmaları reddetmek ve eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim hakkı için mücadele etmektir.

B. Arin