Fransa’da derinleşen hükümet krizi, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yıllardır etrafında topladığı siyasi yapının çözülmeye başladığını gösteriyor.
Başbakan Sébastien Lecornu’nun istifasıyla daha da görünür hale gelen son kriz, önceki çalkantılardan farklı, çünkü bu kez Macron’u köşeye sıkıştıranlar arasında sadece muhalefet değil, bizzat kendi müttefikleri de yer alıyor. Elysee Sarayı’nın merkezinde yıllardır inşa edilen ittifak, şimdi içeriden çatlıyor. CNBC televizyonunun haberine göre, Macron’un üç eski başbakanı –Gabriel Attal, Édouard Philippe ve Élisabeth Borne– art arda yaptıkları açıklamalarla cumhurbaşkanını sert ifadelerle hedef aldı. Bir zamanlar “istikrarın teminatı” olarak görülen bu üçlü, bugün açıkça Macron’dan kopuyor. Gabriel Attal, 2024 başında Fransa tarihinin en genç başbakanı olarak atandığında Macron’un sözde “yenilenme” stratejisinin simgesiydi. Ancak birkaç ay sonra, Macron’un ani erken seçim kararı bu stratejiyi yerle bir etti. Attal o günden beri eski akıl hocasından uzaklaştı. Bugün parlamentoda merkez grubun lideri olarak “Cumhurbaşkanının kararlarını artık anlayamıyorum” derken, aslında Macron’un yönetim tarzının ülkeyi tıkadığını vurguluyordu.
Onun ardından Édouard Philippe, mevcut durumu “devletin krizi” olarak nitelendirip erken cumhurbaşkanlığı seçimi çağrısı yaptı. “Bu siyasi oyunu 18 ay daha sürdüremeyiz” diyen Philippe, Macron’un kendi ittifakı üzerindeki kontrolünü kaybettiğini ilan etti.
Mayıs 2022’den Ocak 2024’e kadar başbakanlık yapan Élisabeth Borne ise, Macron’un en tartışmalı yasası olan emeklilik reformunun “askıya alınabileceğini” söyledi. Oysa bu reformu, tüm protestolara rağmen, Meclis’i baypas ederek kendisi geçirmişti. Bugün aynı yasayı “geri çekmekten” söz etmesi, yaklaşan olası erken seçimler öncesinde yeni bir konum arayışının açık göstergesi.
Emeklilik reformun dondurulması/geri çekilmesi, Sosyalist Parti ile uzlaşma kapısı açabilir; fakat bu adım Macron’un iki döneminin sembolik yasasını çöpe atmak anlamına geliyor.
Bu üç başbakanın çıkışları, Fransa’daki siyasi depremin artık Elysee’nin duvarlarıyla sınırlı olmadığını gösteriyor. “Macron’un batmakta olan gemisini ilk terk edenler” ‘en yakınları’ oldu. Çünkü iktidarın çözülüşünü, çoktan su alan geminin batmakta olduğunu gördüler ve birlikte batmamak için gemiyi terk ettiler. Ancak bu manevra da onları kurtaramayabilir. Çünkü bugünkü kriz, birkaç politikacının kopuşuyla değil, derin bir toplumsal çöküşle açıklanabilir.
Macron’un çöküşü, kişisel hırsın veya çevresinin dağılmasının değil, yıllardır biriken emekçilerin öfkesinin sonucudur. İşçiler, emekçiler, gençler ve emekliler, Macron’un neoliberal saldırılarının bedelini ödemeyi reddetti.
Emeklilik reformuna karşı haftalar süren grevler, yalnızca sosyal bir hak mücadelesi değil, emekçi sınıfların “temsilsizliğe” karşı bir isyanıydı aynı zamanda. Macron’un meşruiyeti o süreçte sarsıldı; bugün ise neredeyse tamamen dibe vurmuş durumda.
Attal, Philippe ve Borne gibi isimler şimdi sorumluluklarını unutturmak istercesine Macron’u hedef alıyorlar; oysa hepsi bu krizi yaratan sistemin kurucu ortaklarıdır.
Ülkeyi krize sürükleyen politikaların altına birlikte imza attılar. Bugün aynı politikaları “askıya almak”tan söz ederken, emekçilerin yıllardır süren mücadelesini kendi siyasi manevralarının parçasıymış gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu, emekçi sınıfların bilincini bulandırma çabasıdır. Ancak Fransa emekçileri, artık sadece kimin gemiyi ne zaman terk ettiğini değil, o geminin neden battığını da görüyor.
Macron’un kaptanı olduğu bu düzenin gemisi, sonunda emekçi sınıfların öfke dalgasına çarptı. Onu sarsan ve alabora olmanın eşiğine getiren eski başbakanların çıkışları değil; sokakta, fabrikada, üniversitede büyüyen toplumsal direncin gücüdür. Tarih, bugün Macron’un batmakta olan gemisini ilk terk edenleri değil, gemiyi alabora eden mücadeleyi yazacaktır. Ve tarihte her zaman olduğu gibi, iktidarları batıran ya da sistemi alabora eden bir takım figüranların ihaneti değil, emekçilerin kabaran öfke dalgaları ve örgütlü mücadeleleri olmuştur.