Geçtiğimiz günlerde, Altın 4 bin dolara ulaştı, piyasalarda “Borsa aşırı değerli” uyarıları sıklaştı. Jamie Diamond, Warren Buffet gibi ünlü yatırımcılar bu durumun sürdürülemezliğine işaret ediyorlar.
Gerçekten de eski IMF Başkan Yardımcısı Gopinath, küresel finans sistemi, Amerikan hisse senetlerine “tehlikeli ölçüde bağımlı” diyor. On büyük teknoloji şirketinin büyüme hızını çıkarınca ABD ekonomik büyüme hızı resesyon alanında olduğu görülüyor. Moodys’e göre 22 eyalet resesyonda. Gopinath’a göre, yapay zekâ (YZ) bağlantılı hisselerde yüzde 30-50 arası bir düşüş (bir “düzeltme”), ABD GSYH’sinde 1-3 puan daralma gerçekleşebilir; küresel çapta servet kaybı 35 trilyon dolara ulaşabilir.
Analistler altını 4 bin dolara çıkaran etkenler üzerinde tartışa dursun, ABD borsasında 2025 verileri “aşırı değerlenme kaygısını” destekliyor. Warren Buffer indeksi de (Hisse senetlerinin toplam piyasa değeri/ GSMH) yüzde 200-230 düzeyinde. Bu indeks 2008 ve 1999 krizlerinin “açılışında” sırasıyla yüzde 143 ve yüzde 175 düzeyindeydi. IMF ve İngiltere Merkez Bankası, teknoloji hisselerinin, “dot.com dönemini hatırlatan” değerlenme seviyelerine ulaştığına işaret ediyorlar. Halen, S&P500 endeksinde yalnızca on teknoloji devinin ağırlığı yüzde 30- 40 aralığında ve YZ bağlantılı şirketler, yılın ilk yarısında ABD hisse senedi kazançlarının yüzde 80’ini oluşturdu. ABD piyasalarında getiri ve risk neredeyse tek bir sektörde yoğunlaşıyor.
Dün ve bugün Benzer bir tabloyu 1999-2000 dot. com döneminde de görmüştük. O dönemde “internet ekonomisi” hevesi, Nasdaq’ı iki yılda yüzde 200 yükseltmişti. Sonrasında yaşanan çöküş borsadan 6 trilyon dolar sildi.
Dün, internet firmalarının, beklenen karları gerçekleştiremeyeceği anlaşıldı. Fiber optik alanında büyük bir aşırı-üretim görülüyordu. Bugün “devler” hem birbirlerinin müşterisi hem yatırımcısı hem de tedarikçisi hem de borsada yatırımcıların beklediği karları gerçekleştiremiyorlar: Nvidia, kendisinden çip satın alan Open AI’ye 100 milyar dolarlık yatırım yapıyor. Microsoft, OpenAI’nin hem ana finansörü hem de ürünlerinin pazarlıyor. Goldman Sachs, BlackRock gibi fon devleri ise veri merkezi yatırımlarında doğrudan pay sahibi. Bu çapraz ilişkiler zinciri, bir noktada çıkacak bir “krizin” hızla yayılma riskini artırıyor.
Özel kredi (private-credit) piyasaları da bu döngüye dahil. 2 trilyon doları aşan bu piyasa teknoloji şirketlerinin de borçlanma kanallarını oluşturuyor. Bazı fonlarda, oto sektöründe “eşik-altı” kredilerde görülen temerrütler, bu sıkıntıların finans dışı sektörlere sıçrama riskini gösteriyor.
Dot.com döneminde, “İnternet her şeyi değiştirecek” deniyordu; bugün aynı cümlede “internet” yerine “YZ” geçiyor. Ancak bu kez “her şey” çok daha büyük, daha karmaşık ve daha birbirine dolanmış. Sermaye çok daha yoğun (organik bileşim yüksek), yatırımlar ve borçlar birbirine bağlı ve gerçek talep artışından kopuk (eksik tüketim); bir Massachusetts Institute of Technology raporu, YZ kullanan şirketlerin yüzde 95’inin verim alamamaktan yakındığını gösteriyor (verimlilik artışı yavaş): Tipik bir kâr oranlarına bağlı kriz denklemi bu...
Bu denklem, yine ABD ekonomisinde bir finansal krizle çözülmeye başlayacak, yine dünya ekonomisine yayılacak. Bu ortamda, risk algısı, ticaret savaşları, daralan ihracat piyasaları üzerinden “bağımlı ülkelerin”, paraları, borçlanma, borç ödeme kapasiteleri daha da zayıflayacak, ekonomileri, toplumsal-siyasi dengeleri sarsılacak. Merkezde ise finansal-ekonomik kriz, devletlerin, büyük borç yükünü enflasyona eritme çabaları, “süreç olarak faşizm”e ek bir ivme kazandıracak. Dot.com krizinden farklı olarak bugün, “büyük güçler” arası emperyalist paylaşım rekabetindeki sertleşme de bu resmi tamamlıyor.
Cumhuriyet / 20.10.25