Geçtiğimiz günlerde Evrensel gazetesinin İzmir Bürosu’na yönelik silahlı saldırı gerçekleştirildi. Gece saatlerinde iki saldırgan gazete bürosunun tabelasını kurşunlayıp kaçtı. Olayın ardından inceleme yapan polis, gazete çalışanlarına haber verme gereği bile duymadı. İlerleyen günlerde gözaltına alınan silahlı saldırgan İsa Can Biler, “Kastım yoktu, sarhoştum, yönlendirilmedim” dedi ve “mala zarar vermek” gerekçesiyle tutuklanarak “aklandı”. Onu saldırı mekanına getirip geri götüren sürücü İbrahim Halil Yapıcı ise serbest bırakıldı. Saldırının kimlerin yönlendirmesi ile yapıldığı henüz netleşmiş olmasa da saldırının mahiyeti ortadadır. Gazete yönetiminin açıklamasına göre, Evrensel’in yayın çizgisinden rahatsız olan kapitalistlerin yönlendirmesi ile gerçekleşen saldırının amacı ilerici, sol, sosyalist, muhalif basını baskı altına alarak susturmaktır.
***
İçinde bulunduğu siyasi ve ekonomik krizi yönetmekte zorlanan gerici-faşist rejim toplumun üzerine adeta bir karabasan gibi çöküyor. Siyasal iktidarın etrafındaki bir avuç sermayedar “adrese teslim” ihaleler, vergi afları, teşvikler, ayrıcalıklar ile ihya edilirken, işçi ve emekçiler yüksek enflasyon ve düşük ücretlerle yaşamaya mahkûm ediliyor. Orta Vadeli Program (OVP) kapsamında işçi ve emekçilerin çoğuna açlık sınırının altında bir yaşam dayatılıyor ve bu pervasızlığa rıza göstermeleri isteniyor.
Öte yandan, doğa ve yaşam alanları sınırsız, kuralsız yağma ve talan için kapitalistlere açılıyor. Ülkenin toprakları, ormanları, dereleri yani her yer sermayeye peşkeş çekiliyor. AKP-MHP iktidarından güç alan şirketler mahkeme/yargı kararı da tanımıyor. Doğa geri dönüşsüz şekilde tahrip edilirken, emekçilerden yaşam alanlarından ve gelir kaynaklarından vazgeçip köleliği kabul etmesi bekleniyor.
Siyasal iktidarın kadına ve çocuğa düşman, doğaya ve canlıya düşman, demokratik hak ve özgürlüklere düşman ayrıştırıcı söylemlerine tepki gösteren, bunu sosyal medyada, sokak röportajlarında ifade edenler gözaltına alınıp tutuklanıyor. İşçi ve emekçilere tüm insani, ahlaki değerlerden vazgeçip tek adam rejimine biat etmeleri dayatılıyor.
Gerici-faşist iktidar kendisine muhalif olan toplumsal/siyasal kesimlere gözü dönmüş bir kinle saldırıyor. Rejimin yarattığı bu karanlık tabloyu, emekçilerin haber alma-verme hakkına yönelik saldırılar tamamlıyor.
İktidar suçlarını örtmek, gerçekleri çarpıtmak ve kendi eseri olan karanlık tabloyu topluma pembe diye pazarlayabilmek için ilerici, muhalif, devrimci basına saldırıyor. Bu saldırılar sermaye iktidarının tarihinde ilk kez yaşanmıyor. Kürt Gazeteci Musa Anter, 20 Eylül 1992'de Diyarbakır'da uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. 3 Aralık 1994'te Özgür Ülke gazetesinin İstanbul Kadırga'daki teknik binası, Cağaloğlu'ndaki Merkez Bürosu ve Ankara Bürosu, bombalı saldırıya uğradı. Büroda bulunan Ersin Yıldız öldü, 23 çalışan yaralandı. 8 Ocak 1996’da gazeteci Metin Göktepe Ümraniye Hapishanesi’nde katledilen tutsakların cenazesini izlemek için gittiği stadyumda polis tarafından dövülerek öldürüldü. Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de Şişli'deki Agos ofisinin yer aldığı Sebat Apartmanı önünde planlı bir saldırı sonucu katledildi…
Gerçeklerin dile getirilmesinden korkan Saray rejimi de seleflerinin izinden gidiyor. İşçi ve emekçilerin sesi-soluğu olan Kızıl Bayrak’ın 85. kez erişime engellenmesi, iktidara muhalif yayın çizgisi izleyen TELE 1, Halk TV, Sözcü TV gibi kanallara pek çok kez RTÜK tarafından ceza kesilmesi, muhalif gazetecilerin tutuklanması, radyo kanallarının kapatılması vb. saldırılar, tek adam rejiminde olağan hale geldi. Görüldüğü üzere Saraya biat etmeyen tüm muhalif kesimler iktidarın saldırılarıyla karşı karşıya bulunuyor. Evrensel Gazetesi’ne yönelik silahlı saldırı bu zincirin son halkası oldu. Ancak zincire yeni halkaların ekleneceğini tahmin etmek de güç değil.
İktidarın bu kadar tahammülsüz olması, halkın gerçekleri görmesinden duyduğu korkunun da yansımasıdır. Kapitalistlerin hizmetindeki iktidar, bir yandan kendi suçlarını örtmeye çalışırken öte yandan işçi ve emekçilerin sesini kesmek istiyor. Hayatın her alanında olduğu gibi, basın alanını hedef alan topyekûn saldırılar ancak topyekûn mücadeleyle püskürtülebilir. İşçi ve emekçilere düşen görevse, seslerini duyuran muhalif basınla dayanışma içinde olmaktır.