Ölüm ve sömürü düzenine mahkum değiliz!

Bu katliam, öncesinde ve sonrasında yaşananlarla içine hapsedilmek istendiğimiz ölüm ve sömürü düzeninin resmidir! Adına kapitalizm denilen bu ölüm ve sömürü düzeninde biz işçilerin haklarının da, yaşamlarının da bir değeri yok!

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 17 Kasım 2025
  • saat-icon
  • 19:30

Gebze’de Arslan Apartmanı’nın çökmesiyle göz göre göre gelen katliamın ardından 8 Kasım sabahı da Dilovası’nda Lider Kozmetik’e fason üretim yapan bir parfüm atölyesinde bir patlama yaşandı. Alevler içerisinde kalan binada 3’ü çocuk 6 işçi katledildi!

Katliamın yaşandığı atölyenin bulunduğu bina bile kaçaktı. Kolay alevlenici ve parlayıcı madde üreten işyerinde bırakın zorunlu olan yangın algılama ve söndürme sistemlerini, bir yangın merdiveni ve acil çıkış kapısı bile yoktu!

Kadın işçiler hiçbir İSİG önlemi alınmadan ve işten atma tehditleriyle 800 lira yevmiye karşılığında zorla çalıştırılıyorlardı. Ne sigortaları vardı ne fazla mesai ücretleri... Kanserli babasına bakmak zorunda olan, okul harçlığını çıkarmak için hafta sonları atölyeye gelen çocuk işçiler ile çocuğuna, torununa harçlık vermek için canını dişine takan kadın işçiler bu sömürü cehenneminin esirleriydi.

Gebze’nin orta yerindeki bu kuralsız sömürü cehennemi devlet yetkililerin umurunda bile olmadı. Belediye yetkilileri bu tabloyu görmezden geldi. CİMER’e yapılan sayısız şikâyete rağmen ne bir denetim yapıldı ne önlem alındı. Oysa yanan binanın az ötesinde İŞKUR Hizmet Binası vardı. Devlet kurumuna iki bina yakınlıkta olan bu cehennem herkesin gözlerinin önündeydi, katliam herkesin gözlerinin önünde yaşandı.

Dilovası’nda yaşanan, kayıt dışılık, güvencesizlik ve denetimsizlik sarmalında gerçekleşen açık bir katliamdı!

Sadece bir fason atölyede işçileri dilediği gibi sömürebileceğini sanan asalak patron değil, üç kuruş kâr uğruna her türlü sorumluluğu üzerinden atmaya çalışan Lider Kozmetik kapitalisti de yaşanan bu açık katliamdan dolayı suçludur. Ve yapılan tüm şikayetlere rağmen gerekli hiçbir işlem yapmayan, cezasızlık politikalarıyla, teşviklerle kapitalistlerin sırtını sıvazlamaya devam eden devlet de bu katliamın asıl sorumlusudur!

Ama devlet yetkilileri bu tür durumlarda artık alıştığımız pişkinlikleri ile kameraların karşısına geçip olayı “titizlikle” inceledikleri masalını anlatıyorlar. Yapılması gereken zamanda “titizlikle” denetim yapmayanlar yaşanan olayın sorumlularının açığa çıkarılacağını söylüyor ve buna inanmamızı bekliyorlar. Kaçarken yakalanan kapitalist patron ve müdürün suçunu üç-beş memurun sırtına yıkıp kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Bununla da yetinmiyor, suçlarının ortaya dökülmesinin telaşıyla katliama tepki gösteren gençleri tutukluyorlar.

Bu katliam, öncesinde ve sonrasında yaşananlarla içine hapsedilmek istendiğimiz ölüm ve sömürü düzeninin resmidir!

Adına kapitalizm denilen bu ölüm ve sömürü düzeninde biz işçilerin haklarının da, yaşamlarının da bir değeri yok!

Bu ölüm ve sömürü düzeninde katiller tüm pişkinlikleriyle cinayet mahallinde kol geziyorlar. Kayıplarımız için ne kadar üzgün olduklarını söylüyorlar. Aç gözlülük ve kar uğruna alınmayan tedbirlerin artık alınacağını söylüyorlar. Çaresizlik içinde kendilerine inanmamızı bekliyorlar.

Bu ölüm ve sömürü düzeninde katile “katil” demek suç sayılıyor. Bunu diyen gençler devlet yetkililerine hakaretten tutuklanıyor.

Ama biz bu düzeme mahkûm değiliz!

Yeni katliamların yaşanmasına engel olmak, sömürü çarklarını kırıp atmak bizlerin ellerinde.

Ancak örgütlü işçi sınıfı bu katliamın gerçek sorumlularını ortaya çıkarabilir, onlardan hesap sorabilir!

Örgütlü işçi sınıfı adına kapitalizm denilen bu ölüm ve sömürü düzenine son verebilir!

Bu düzeni değiştireceğiz! Bu düzeni örgütlü gücümüzle değiştireceğiz!

Esma’nın, Hanım’ın, Şengül’ün, Tuğba’nın, Nisa’nın, Cansu’nun ve diğer bütün kayıplarımızın hesabını soracağız!

Emeğin Kurtuluşu’nun 68. sayısından alınmıştır…