Asgari ücrete mahkûm değiliz!

İnsanca yaşamaya yeten ücret ve yaşanabilir bir asgari ücret düzeyi için bulunduğumuz her yerde harekete geçmeliyiz. Sokaklara çıkmadan, üretimden gelen gücümüzü kullanmadan, daha iyi ücret ve çalışma koşullarına ulaşamayacağımızı unutmamalıyız.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 04 Kasım 2025
  • saat-icon
  • 08:00

Bu yıl asgari ücret tartışmaları daha erken başladı. Buna, yıllardır yaptıkları tek şey işçileri düşük ücretlere ikna etmek olan Türk-İş bürokratlarının artık komisyonda yer almayacaklarını açıklamaları da yol açtı.

Bugüne kadar göstermelik komisyonda yapılan sözde pazarlıklarla oynanan asgari ücret oyunu, milyonlarca insanın sefalet ücretine mahkûm edilmesiyle sonuçlandı. Bugün asgari ücret, bırakın 100 bin liraya dayanmış yoksulluk sınırının altında olmayı, 30 bin lira seviyesindeki açlık sınırının bile altındadır. Milyonları ilgilendiren bu süreç, asgari ücretle çalışanların iradesinin dışında işlemektedir. Sermayedarlar ve sermaye adına ülkeyi yönetenler, yanlarına aldıkları sendika bürokratlarıyla bugüne kadar bizlere açlığı ve sefaleti dayattılar. Türk-İş'in fiilen masada olmaması hiçbir şeyi değiştirmeyecek, en fazla bu hain takımının sorumluluktan kaçma bahanesi olacaktır. İşçi sınıfının örgütsüzlüğü, sınıf mücadelesinin zayıflığı koşullarında, bu durum işçi sınıfı açısından bir “kader” olmayı sürdürecektir.

Mesele sadece asgari ücretin açlık sınırının dahi altında olması da değil, aynı zamanda her geçen yıl asgari ücretle ve ona yakın ücretlerle çalışanların oranının artmasıdır. AB ortalamasında bu oran yüzde 4 iken, Türkiye’de yüzde 50’nin üzerindedir. Demek oluyor ki, asgari ücret artık genel ücret haline gelmiştir. Oysa Merkez Bankası verilerine göre ülke ekonomisi kriz koşullarında dahi büyümektedir. Elbette büyüyen sermayedir ve bu da işçi sınıfının ekmeğinin küçülmesine, emek sömürüsünün artmasına dayanmaktadır.

Her yıl olduğu gibi, uluslararası finans çevreleri Türkiye’deki asgari ücret artışı için öngörülerde bulunmaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıl asgari ücret zammı istedikleri gibi gerçekleşti. Bu yıl da yüzde 20’lerde bir zammı öngörüyorlar. Bu oran gerçek enflasyon bir yana, gerçekleşen enflasyon diye açıklandıkları rakamların dahi gerisinde. İktidar ve sermaye için hedeflerin tutup tutmamasının ise bir önemi yok. Zira kimsenin ciddiye almadığı “hedeflenen enflasyon”, ücretleri düşük tutmanın bir aracı olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor.

Sermayenin ihtiyaçlarına yanıt vermek, krizin faturasını işçi sınıfı ve çalışan kesimlere yıkmak için bu zam dayatmasının karşılık bulması onlar için önemli. Bunu algı oyunları, sendikal bürokrasinin pasifliği ve işçi hareketinin geri mücadele düzeyi sayesinde başarmayı hedefliyorlar. Yeri geldiğinde ise baskı ve zorbalıktan kitleleri işsizlikle terbiye etmeye kadar bir dizi yola başvurmaktan çekinmeyecekler.

Yıllardır sefalet dayatmalarına karşı üyelerini harekete geçirmek gibi bir sorunu olmayan Türk-İş bürokratlarının, bu yıl Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na katılmayacaklarını açıklamaları da bir anlam ifade etmiyor. Onlar, milyonları sokaklara dökmeyerek, mücadele ve genel grev çağrılarına kulaklarını tıkayarak bu oyunun bir parçası olmaya devam ediyorlar.

Elbette bizler onların adım atmasını beklememeliyiz. İnsanca yaşamaya yeten ücret ve yaşanabilir bir asgari ücret düzeyi için bulunduğumuz her yerde harekete geçmeliyiz. Fabrikalarımızda, işyerlerimizde sesimizi yükseltmeliyiz. Sendikaları eyleme geçmeye zorlamalıyız. Sokaklara çıkmadan, üretimden gelen gücümüzü kullanmadan, daha iyi ücret ve çalışma koşullarına ulaşamayacağımızı unutmamalıyız. Emeğimize sahip çıkmak istiyorsak, genel grev ve genel direnişi örgütlemek hedefiyle adımlarımızı hızlandırmalıyız.

Emeğin Kurtuluşu’nun 67.sayısından alınmıştır…