Berlin Sol Partisi (Die Linke), Filistin meselesinde yeni bir yön arayışında. Parti içinde BDS (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar) hareketine destek verenler, yaklaşan eyalet kongresine bu konudaki önergelerini sundular. Berlin Filistin Dayanışma Çalışma Grubu’nun koordinasyon komitesi üyesi Nina Pietropoli, parti içindeki bu mücadelenin kendilerine de ait olduğunu vurguluyor.
Pietropoli’ye göre bu önerge bir provokasyon değil, aksine partinin attığı önceki adımların doğal bir devamı. “Mayıs 2025’te Kudüs Antisemitizm Bildirgesi’ni (JDA) kabul ettikten ve eylül ayında Almanya tarihinin en büyük Filistin dayanışma yürüyüşünü düzenledikten sonra artık İsrail’i apartheid, işgal ve soykırımı sonlandırmaya zorlayacak somut adımlar üzerine konuşmamız gerekiyor” diyor. JDA’nın da vurguladığı gibi BDS, şiddet içermeyen bir protesto biçimi ve dünyanın birçok yerindeki ilerici Yahudi ve İsrailli gruplar tarafından destekleniyor. Pietropoli, BDS’nin taleplerinin —Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı ve herkes için eşit haklar gibi uluslararası hukukta yer aldığını, buna rağmen Almanya’daki hükümet, şirketler ve kurumların İsrail’e maddi ve manevi destek verdiğini hatırlatıyor.
Ona göre, bu yüzden tabandan gelen, “antisemitizm” suçlamalarıyla bastırılmayan sivil bir baskıya ihtiyaç var.
Pietropoli, BDS’ye desteği sosyalist partilerin doğal görevi olarak görüyor: “Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’ten bu yana sosyalist partiler sadece ücretler ve kiralarla ilgilenmedi; savaş ve barış her zaman merkezi bir meseleydi. BDS, üretimi ve pazarları kimin kontrol ettiğini, kimlerin savaş ve sömürüden kazanç sağladığını sorguluyor. Eğer bir devlet bir halkı mülksüzleştiriyor, aç bırakıyor ve öldürüyorsa, sosyalist güçlerin buna karşı durması gerekir.” Ona göre dayanışma, yalnızca duygusal bir jest değil, bedel ödemeyi göze alan somut bir tutum olmalı.
“İsrail’e yaptırımlar ve silah ambargosu” gibi taleplerin eyalet düzeyinde ne anlama geldiği sorusuna ise Pietropoli, Berlin’in doğrudan bu süreçlerle bağlantılı olduğunu belirterek yanıt veriyor: “İsrail Gazze’de bir soykırım yürütürken, federal hükümet Berlin’deki Rheinmetall gibi şirketlerden silah tedarik ediyor. Axel Springer grubu, bağlı şirketi Yad 2 üzerinden Batı Şeria’daki el konulmuş Filistin arazilerinde bulunan gayrimenkullerin satışından kazanç sağlıyor. AB’nin ‘Horizon’ programı İsrail’e milyarlarca euro aktarıyor; Berlin üniversiteleri de bu sayede İsrail’in askeri-endüstriyel kompleksiyle iç içe geçmiş durumda. Dolayısıyla, kendi kentimizde bu suça nasıl ortak olduğumuzu sorgulamak son derece anlamlı.”
Sol Parti, 2008’de Gregor Gysi’nin “İsrail’le dayanışma” çizgisini parti politikası haline getirmesinden, 2011’de BDS’yi ve Gazze Filosu’nu “aşırı sağcı” olarak nitelendirmesinden bu yana bu konuda keskin bir bölünme yaşıyor.
Bugün de partinin sağ kanadı, medyada “anti-İsrail skandalı” yaratıldığı yönündeki söylemleri besliyor. Pietropoli’ye göre ise bu tartışmalar partinin yeniden yön bulma sürecinin bir parçası: “İki yıldır Die Linke derin bir yeniden yapılanma sürecinde. Bazı üyeler ayrıldı, birçok yeni üye katıldı. Biz bu sürecin, partinin enternasyonalist köklerine dönmesi ve ulusal sınırların ötesini görebilmesi anlamına gelmesi için çalışıyoruz. Artık yalnız değiliz; Almanya genelinde on bir Filistin Dayanışma Çalışma Grubu kuruldu ve partiyi soldan canlandırıyorlar. Bu parti bizim de partimiz.”
Nina Pietropoli, Die Linke Berlin Filistin Dayanışma Çalışma Grubu’nun Koordinasyon Komitesi üyesidir.
Çeviri: Kızıl Bayrak
Junge Welt-Susann Witt-Stahl / 13.11.2025